1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Yorum: 'Yalnızlaşan' Erdoğan yüzünü Rusya’ya dönüyor

10 Ağustos 2016

Erdoğan ve Putin’in buluşması ile iki ülke arasındaki gerginliğe bir nokta konuldu. İki lider ilişkileri eski günlerdeki seviyeye taşımakta kararlı. Ancak enerji uzmanı Necdet Pamir verilen vaatlere şüpheyle yaklaşıyor.

https://p.dw.com/p/1Jf8S
Russland Recep Tayyip Erdogan und Wladimir Putin
Fotoğraf: picture-alliance/AA/K. Ozer

Erdoğan, kendisini “kıymetli bir yalnızlığa” sürükleyen maceracı politikaları yüzünden hem bölge genelinde hem de dünya çapında kendini dışlanmış hissederken “eski dostu” Putin’e doğru yeni bir keskin dönüş yaptı. Akılcı düşünenler için bu son U-dönüşü şaşırtıcı ve şok edici olsa dahi, “pragmatik” düşünen Erdoğan’dan bunun gibi çok fazla U-dönüşü görmüş olanlar için hiçbir şey şaşırtıcı değil. Bunun en son örneği de, 2010’da yaşanan Mavi Marmara krizinden beri askıya alınan İsrail ilişkilerindeki radikal politika değişimiydi.

Birçok analist Erdoğan’ın İsrail ve Rusya’ya yaptığı U-dönüşlerinde enerji konusunun büyük bir boyutu olduğuna inanmakta. Bir noktaya kadar haklılar çünkü enerji açığı olan Türkiye (2015 yılında 48,4 milyar metreküp ile) önemli bir doğal gaz ithalatçısı ve iki ülke de farklı ithalat fırsatları sunmakta. Türkiye’nin enerji yelpazesinde en büyük pay doğal gazın (32,5%), ve gazın %99’u ithal ediliyor. Türkiye hâlihazırda 55,3% oranında gaz için Rusya’ya bağımlı ve kaynakları çeşitlendirme arayışında. İsrail’in son keşifleri ise (Leviathan, Tamar, Mari, vs.) en azından teoride çok uygun çeşitlendirme fırsatları sunmakta. İsrail için de, en akla yakın seçenek Türkiye piyasası gibi gözükmekte (özellikle de güney kıyıları).

Putin ve Erdoğan: Batı’ya Karşı

Putin ve Erdoğan’ın görüşmesinde beklenildiği gibi, Türk Akımı (Türkiye Karadeniz Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde denizin altına döşenecek olan bir doğal gaz boru hattı) ve Akkuyu Nükleer Santrali olmak üzere iki önemli enerji projesinin üstünde duruldu.

Bu bir sürpriz değildi çünkü iki lider de Amerika Birleşik Devletleri’ne ve Avrupa Birliği’ne bu projeleri kullanarak güçlü mesajlar vermeye çalışıyordu. Putin bu iki tarafa da onların yaptırımlarına karşı Rusya’nın başka seçenekleri olduğunu göstermeye uğraşıyordu. NATO üyesi Türkiye ile ilişkileri güçlendirmek iki taraf için de “yüze atılan bir tokat” niteliğinde olacaktı. Benzer şekilde, yalnız bırakılan Erdoğan da kendi hayatını ve iktidarını tehlikeye atan darbe girişimine kayıtsız kalan Amerika Birleşik Devletleri’ne ve Avrupa Birliği’ne kuvvetli bir mesaj göndermek istedi. Erdoğan Batı liderlerini empati göstermedikleri için eleştirmişti. Putin ile ABD ve AB liderlerini karşılaştıran Erdoğan, Putin’in darbeyle ilgili olarak onu aradığında Batılı liderler gibi kaç kişinin gözaltına alındığını sormadığını söyledi.

Necdet Pamir
Enerji politikaları uzmanı, Bilkent Üniversitesi Öğretim Görevlisi Necdet PamirFotoğraf: privat

Bu gibi algılar ve düşünce şekilleri iki lideri bir araya getiren en önemli etkenlerdi ve enerji konusu da belki de birleştirici ve yumuşatıcı bir elementti.

Türk Akımı: siyasi bir proje

63 milyar metreküp Rus doğal gazını Karadeniz üzerinden ve Bulgaristan’daki Varna limanı üzerinden AB bölgesine giren bir hattan taşımayı amaçlayan Güney Akımı’nın yerine geçmesi planlanan Türk Akımı, 2014’ün sonlarında Putin’in Türkiye’yi ziyareti esnasında “sürpriz bir şekilde” açıklanmıştı. Putin’in önerisi aslında AB’nin Kırım’la ilgili Rusya’ya yaptırımlarına ve AB tarafından kendi bölgesinin Gazprom’un tekeline geçmesini önlemek için çıkardığı 3. Enerji Paketi’ne karşı bir tepkiydi.

Türk Akımı esasen siyasi bir proje ve gazın çoğu Avrupa Birliği’nde piyasaya sürüleceği için ve yalnızca dörtte biri Türkiye tarafından kullanılacağından ilk günden beri gerçekleşme imkanı kısıtlıydı. Bugünkü denklem, Aralık 2016’da olduğundan farklı değil. Eğer AB ve Rusya dış politika ve 3. Enerji Paketi konularında yakın zamanda mutabakat sağlayamazsa, kalan 47.25 milyar metreküp gaz satışa sürülemeyecek ve bu yüzden de inşaat potansiyeli olmayacak.

Erdoğan, hükümetinin Akkuyu Nükleer Santrali’ne stratejik proje statüsü vereceğini ve Türk Akımı projesinin de mümkün olan her şekilde hızlandırılacağını açıkladı. İki proje için de parlamentodan bir dizi onay alınması gerektiğini söyledi. Ancak benzer açıklamalar ve gösteriler 2009 yılında “meşhur” NABUCCO Projesi (“Yüzyılın Projesi!”) için de yapılmıştı ve proje sonraki yıllarda toprağa gömüldü.

Akkuyu,Türkiye’nin aşırı bağımlılığını arttırıyor

Akkuyu nükleer anlaşmasının ise bazı farklı boyutları var. İki “pragmatik” lider, operasyonel güvenlik ve atık yönetimi mevzularına hiç önem vermeden, bu anlaşma ile 24 milyar dolar değerindeki ticari menfaatlerini en yüksek seviyeye çıkarmaya çalışıyorlar. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Türk Hükümeti’ne Akkuyu Nükleer Santrali inşasındaki çalışmalar devam etmeden önce uyulması gereken 24 tavsiye ve 15 önerinin altını çizen bir rapor sundu.

Dahası, doğal gaz konusunda Rusya’ya olan aşırı bağımlılığı artırmak Erdoğan için bir problem değilmiş gibi görünmekte. Irak ve Suriye’deki oldukça ayrıştırıcı çıkarlarını ve bölgemizde patriotları ve füze kalkanını yerleştirirken attığı adımları umutmuş gibi. Tüm bu siyasi tercihler Ruslar tarafından ciddi bir şekilde eleştirilmiş ve büyük tehdit sorunları olarak algılanmıştı.

Geçici Rusya atağı

Bir taraftan, Ruslar ile oldukça farklı çıkarlarınız var ve Rusya’ya hali hazırda çok fazla olan bağımlılığınızı artırmaya uğraşmaktasınız. Öteki taraftan, Türkiye bir NATO üyesi ancak Erdoğan’ın Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesindeki Müslüman Kardeşler gruplarını destekleyen dış politika “tercihleri” ABD’ninkiler ile pek de paralellik göstermemekte.

Dahası, ABD PKK’nın Suriye uzantısı olan Demokratik Birlik Partisi’ni (PYD) desteklemekte ve “Suriye’de IŞİD’in peşindeki en başarılı askeri güçlerden biri” olarak tanımlamakta. Erdoğan ise, PYD’yi bir terör örgütü olarak kabul etmekte. Beyaz Saray sözcüsü Kirby’nin de açıkça belirttiği gibi PYD’yi bir terör örgütü olarak kabul etmeyen ABD yönetimi bu gibi iddialarla pek de ilgileniyor gibi görünmüyor.

ABD ile ilişkiler, Kirby’nin, Gülen hareketini ABD’nin ‘terörist örgüt’ olarak kabul etmediğini muhabirlere açıklamasının ardından daha da gerildi. Bu durum müttefikler arasındaki gerilimin artmasına ve Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşmasına yol açtı.

Türk Akımı ve Akkuyu Nükleer Santrali gibi projeler Erdoğan ve Putin’in iştahını kabartıyor olabilir, ancak iki projenin de önünde büyük engeller var. Bugün Erdoğan’ın “pragmatik” açıdan Putin’in desteğine ihtiyacı var ve bu gibi projeler bunun için en iyi fırsatlar. Yarın ise, Erdoğan NATO müttefiklerine dönmeyi daha faydalı bulabilir.

© Deutsche Welle Türkçe

Necdet Pamir

Öğretim Görevlisi, Bilkent Üniversitesi (Dünya Enerji Politikaları; Enerji Jeopolitiği ve Politikaları), Enerji Komisyonu Başkanı, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)