1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Nefret vaizi

2 Kasım 2018

DW'den Konstantin Klein, ABD Başkanı Donald Trump'ın seçim kampanyalarının nefret vaazına dönüştüğü ve nefret söyleminin Trump'a da seçmenlerine de bir faydası olmadığı görüşünde.

https://p.dw.com/p/37ZbH
Donald Trump
Fotoğraf: picture-alliance/AP Photo/B. Anderson

"Yabancı düşmanlığı", eski Yunancadaki "yabancı korkusu" anlamına gelen "Xenophobia"dan üretilmiş olup fobinin diğer siyasi ve sosyal bağlamlardaki kullanımıyla benzeşir. Örneğin homoseksüel fobisi olduğunu söyleyenler de eşcinsellerden sadece korku duymaz, onlara karşı nefret ve aşağılama gibi olumsuz hisler de besler. Yabancı fobisinin temelinde de sadece korku değil, aynı zamanda nefret ve aşağılama duygusu yatar.

6 Kasım Kongre ara seçimlerinden korkmakta haklı olan Donald Trump da öteden beri taraftarlarının kendileri gibi olmayanlara karşı beslediği duyguları körüklüyor. Her ne kadar Meksika sınırına duvar çekmek, kaçak göçmenleri çocuk ve bebeklerinden ayırmak ve son olarak da Amerikan vatandaşlığını kazanma hakkını bir kararname ile silip atmak gibi komik, gayriinsani ve gerçek dışı fikirler ortaya çıksa da nefret, küçük görme ve korkutma, Trump'ın halkla ilişkiler yöntemidir.

DW editörü Konstantin Klein
DW editörü Konstantin Klein

Duvarın mali bakımdan altından kalkılamayacağı tezi, Cumhuriyetçilerin bile göç politikasının eleştirmeleri ve neredeyse bütün Anayasa uzmanlarının karşı görüşleri, ülkeyi iyiler ve "liberaller" olarak ikiye ayırıp iktidarını korumaya çalışan Trump tarafından malzeme olarak kullanılıyor. Gerçi Trump'ın Cumhuriyetçileri kendi görüşlerinin solunda yer alan herkesi uzun süredir "liberaller" diye tanımlıyor ve bu aslında onların dilinde "komünistler" anlamına geliyor. Trump'ı ve fikirlerini desteklemeyen ona karşı sayılıyor ve icabında komünist ya da hain damgasını yiyor.

ABD Başkanı, beş bin silahsız göçmeni durdurmak için Meksika sınırına 15 bin asker göndereceği açıklamasıyla taraftarlarının korku ve nefretini daha da körüklemiş oluyor. Ağır silahlı ve iyi eğitilmiş askeri birlikler sınıra sevk ediliyorsa, ABD'nin ulusal güvenliği tehlikede demektir. Kongrenin onayı olmadan ordunun aslında tek bir kurşun dahi sıkamayıp sadece sınırda dikilecek olması ise Trump'ın hedef kitlesini ilgilendirmiyor. Kongre onaylamadan Amerikan askerlerinin göçmenlerin sınırı geçmesini engellemesi mümkün değil. Sadece kaçak giriş tespit ettikleri takdirde sınır koruma birliklerini haberdar edebilirler, ki bu ihbarı zaten sınırda toprak işleyen her Amerikan çiftçisi de yapabilir.

2016 yılındaki başarısı herkes gibi Trump'ı da şaşırttı. Seçmenlerine elle tutulur bir şey veremediğinden başarıyı ancak üslubunu sertleştirip, taraftarlarına ve Amerikan medyasına abartılı malzeme sunarak sürdürebiliyor.

Fikir ve sloganları ne kadar tuhaf olursa olsun Trump'ın politikası insanlara acılar yaşatıyor. Kaldı ki, bu insanların acısı Trump'ın seçmen ve hedef kitlesine de kâr getirmiyor. Sınırdan çevrilen göçmenler madenlerde ve otomobil endüstrisinde ek istihdam yaratamaz, vergi indirimine ve sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesine de katkıları olamaz. Kimseye yaramayan bütün bu ıstırapların sorumluluğunu ABD Başkanı taşıyor. Bu durumda seçim kampanyasında kullanılan acayip sloganlar nefret vaazına dönüşüyor.

Konstantin Klein

© Deutsche Welle Türkçe