1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

“Yeni süreç Türkiye için fırsat”

Ayhan Şimşek24 Ağustos 2007

Brüksel’deki uzmanlar, 22 Temmuz seçim sonuçları ve Gül’ün cumhurbaşkanlığıyla AB ile müzakere sürecinin rayına oturtulması için yeni bir fırsat penceresinin açılacağını düşünüyor.

https://p.dw.com/p/BXYN
Uluslararası Kriz Grubu, ‘Türkiye ve Avrupa: Yola Devam’ başlıklı bir rapor hazırladı.
Uluslararası Kriz Grubu, ‘Türkiye ve Avrupa: Yola Devam’ başlıklı bir rapor hazırladı.Fotoğraf: AP

Türkiye’nin Avrupa Birliği süreci, 2005 yılından bu yana büyük zorluklarla karşı karşıya. Avrupa Birliği’nin genişleme yorgunluğu, Kıbrıs sorununa çözüm bulunamamasının yanı sıra Türkiye’de yükselen tepkisel milliyetçilik ve seçim dönemine girilmiş olması müzakere sürecini yavaşlatmıştı.

Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Uluslararası Kriz Grubu Türkiye’de yeni cumhurbaşkanının seçilmesi ve hükümetin oluşmasıyla birlikte, Avrupa Birliği üyelik sürecinin yeniden canlanmasını bekliyor. Düşünce kuruluşu tarafından hazırlanan ‘Türkiye ve Avrupa: Yola Devam’ başlıklı raporda, Avrupalı liderlerden Türkiye’nin stratejik önemini kavramaları, Türkiye’nin müzakere sürecini “Tam üyelik hedefini koruyarak desteklemeleri” talep edildi.

Düşünce kuruluşunun 45 sayfalık raporunda, Türk hükümetine de yeni ve cesur bir reform programı ortaya koyması önerildi. Raporda altı çizilen reform başlıkları, Türk Ceza Yasası’nın tartışmalı 301. maddesinin değiştirilmesi, Kürt kökenli milletvekilleriyle yeni bir diyalog ve politikanın başlatılması, ve okul kitaplarındaki milliyetçi yaklaşımın değiştirilmesi oldu. Uluslararası Kriz Grubu’nun hazırladığı raporun koordinatörü ve kuruluşun Türkiye uzmanı Hugh Pope, 22 Temmuz seçim sonuçlarının Türkiye için “yeni bir dönemin başlangıcı” olduğunu düşünüyor.

“Halk AKP’nin reformlarını destekliyor”

Pope, seçim sonuçlarını şöyle değerlendiriyor: “Bu sonuçların bir çok gerçeği ortaya koyduğunu düşünüyorum. Öncelikle, Türkiye’de halkın büyük bir bölümü, AKP’nin ülkede istikrarın temel unsuru olduğunu düşünüyor. İkinci olarak, halkın en azından yarısı AKP’nin yaşam tarzları için bir tehdit oluşturmadığına inanıyor. Bu nedenle de AKP’nin bir İslamcı parti olmadığını düşünüyorum. Seçim sonuçlarının bir diğer sonucu da, Türkiye’nin dar görüşlü bir milliyetçilik anlayışına rehin olmayacağını göstermiş olmasıdır. Çünkü bazı partiler, daha fazla oy alabilmek için, kamuoyunda dış dünyaya ilişkin büyük korku yarattılar. Ancak bu halkın büyük bölümü tarafından itibar görmedi. Demek ki kendisine güvenen bir Türkiye var. Ve halk AKP’nin reformlarını destekliyor. AKP, istemesi durumunda reformlara devam edebilir.

Hugh Pope, AKP için yapılan “İslamcı kökenli parti” tanımlamasını doğru bulmuyor. Pope, Avrupa Birliği reformlarını gerçekleştiren ve yüzünü Avrupa’ya çeviren bir parti bu yakıştırmanın yapılamayacağını söylüyor. Pope’a göre AKP çoktan bir merkez sağ partisi olmuş durumda.

“Türban hassasiyeti en fazla bir yıl sürer”

Uluslararası Kriz Grubu uzmanı, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda ise daha temkinli konuşuyor: “Gül ile ilgili soru, oldukça hassas bir konu. Çünkü Türkiye’de halkın yarısı AKP’ye oy vermedi, oysa ki cumhurbaşkanının tüm halkın temsilcisi olması gerekir. Ben yine de, Türkiye’de Gül’ün cumhurbaşkanlığına ve türbana karşı gösterilerin hassasiyetin en fazla bir yıl süreceğini düşünüyorum. Şunu hatırlayalım. Beş yıl önce de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın eşinin türban takması rahatsızlık yaratmıştı, ancak bugün kimsenin dikkatini çekmiyor. Ben bu tartışmanın, yapay bir konu olduğunu düşünüyorum.“

Hugh Pope, Gül’ün cumhurbaşkanlığının Türkiye’de laikliği

zayıflatacağı endişelerine ise katılmıyor: “Abdullah Gül çok dikkatli hareket ediyor ve aslında çok dikkatli olmayı sürdürmesi gerek. Çünkü Türkiye’nin yarısı onlara oy vermedi ve ülkede Türk Silahlı Kuvvetleri’ni de içeren çok güçlü laik Kemalist bir yapı var. Onlar Gül’ün yaptığı herşeyi yakından izliyor. Gül’ün çok dikkatli olması gerekecek, çünkü önünü kesmek isteyen çok kişi var.“