Suruç'tan kurtulan Türkay: Vücudumda hala bilyeler var
20 Temmuz 2017"Çok korkunçtu. Herkes paramparça…”
Urfa’nın Suruç ilçesinde 20 Temmuz 2015’te meydana gelen ve 33 kişinin ölümüyle sonuçlanan canlı bomba saldırısında ağır yaralanan Koray Türkay, hatırladığı ilk kareyi böyle anlatıyor.
Koray Türkay, 1974 yılında Erzurum’da doğmuş. Kendisini bildi bileli İstanbul’da yaşıyor. Küçük yaşta milli jimnastikçi olan dayısı sayesinde bu spor dalına merak salmış ve yaklaşık 10 senesini jimnastiğe vermiş. Eğitimini, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Yüksekokulu’nda tamamlamış. Siyasetle tanışması, üniversite dönemine denk geliyor. Okul bittikten sonra zorunlu askerlik görevini yapmak üzere Güneydoğu’ya gitmiş. 1998 yılında başlayan ve 18 ay süren askerlik süreci, hayatının kırılma noktalarından biri olmuş: “Askere gittiğimde Kemalist çizgide biriydim. Orada bazı şeyleri görüyorsunuz. Köylerin basılması, insanların Kürt oldukları için devlet tarafından nasıl baskı altına alındığı… Yaklaşık 10 kişinin helikopterden atıldığına şahidim. O yakıcı şahitlik politik dönüşümü tetikledi.”
Askerlik psikolojisinin çok farklı olduğunu, oraya giderken heybesinde taşıdıklarını eve dönünce bir kenara bıraktığını ifade ediyor. Kürt meselesi üzerine daha çok okur ve düşünür olmuş. Kısa süre sonra yolu Küba’ya düşmüş ve yaklaşık bir sene edindiği deneyimler ona şu cümleyi kurdurmuş: “Başka bir dünya mümkün.”
Siyasi mücadeleyi daha örgütlü bir yapı içerisinde sürdürme kararı alınca Türkiye Komünist Partisi’ne dahil olmuş. Ve fakat sosyalist hareketin Kürt meselesinde eksik ve yanlışları olduğunu gördüğünde bunları dile getirmekten de çekinmemiş.
Kobani’nin IŞİD kuşatması sırasında Suruç sınırında tutulan nöbet eylemlerine katılmış. Sonrasında da sınırdaki gelişmeleri yakından takip etmiş ve bir gün radyoda kulağına, Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu'nun (SGDF) “Kobani’yi inşa ediyoruz” çağrısı takılmış:
“Savaş sürecinde yıpranmış çocuklara moral olur diye jimnastik aletleri toparladım. Yer minderleri, takozlar… Kendim yaptırmıştım hepsini.”
Eşyalar kamyonlara yüklenmiş, İstanbul’dan kalkan otobüsle Suruç’un yolu tutulmuş. 20 Temmuz sabahı erken bir saatte Amara Kültür Merkezi’ne varmışlar. Sadece iki kişiyi tanıdığı grupta, Türkiye’nin farklı şehirlerinden otobüslerle sınırın öte yanına geçmek için Suruç’a yaklaşık 300 kişinin olduğunu söylüyor. Bir kez daha yola düşmeden önce karpuz ve peynirin baş tacı edildiği mükellef bir kahvaltı hazırlanmış. Zaman ilerleyip de kalabalık dağılınca, kahvaltıdan sonra dağılan insanları bir araya getirmek için basın açıklamasına geçilmiş.
Patlama anı
Türkay, basın açıklaması sırasında tutulan ön tarafta pankartın üç sıra arkasındaymış. Fotoğraf çekmek için ayrılıp geri döndüğünde başkasının kendi yerine geçtiğini görünce gözleri bir boşluk aramış. Patlama sırasında yanan bir ağaç olduğunu, hemen o ağacın yanındaki direğe yaslandığını, tam yanında da saldırıda hayatını kaybeden Trabzonlu Koray Çapoğlu’nun olduğunu anlatıyor:
“Büyük bir patlama oldu. Biri bana çok şiddetli bir şekilde arkadan kafama vurdu sandım.”
Ayılmaya başladığında kulağında bir uğultu ve ağır çekimde, “İkinci bir bomba var” diye bağıranları hatırlıyor. Yavaş yavaş kendine geldiğinde ayağa kalkmaya çalışmış ama ayağını hissetmemiş. Bacağının kopmuş olabileceğini düşünürken sağ kolunu da hissedemediğini fark etmiş. Ve derken gözünü açar gibi olduğunda 27 bilye parçasının isabet ettiği vücudunun hemen her yerinden kan aktığını görmüş. Etrafına baktığında ise parçalanan bedenlerle karşılaşmış:
“Ayılınca ‘Sonuna kadar direneceğim, kalkmam lazım’ diyerek kalktım. Sekerek merkezin kapısına gittim ama kimseyi göremedim. Sonra beni görenler oldu, gelip aldılar. Kapıda bir jeep vardı, içinde şoför vardı ama araç bizi görünce kaçtı. Plakasız, siyah camlı bir araçtı.”
Koray Türkay, bir arabanın arkasında hastaneye götürülen ilk yaralılardan olmuş. Suruç Devlet Hastanesi’ne girdiği an hayal meyal hafızasında… Ağır yaralı olduğu için Urfa’daki özel bir hastaneye sevk edilmiş. Bir ara kalbi durmuş:
“Çok zorlu bir yoldu. Dayanmaya çalışıyorsun. Vücutta kuvvet kalmamış. Saldırılarla karşılaşabileceğinizi biliyorsunuz ama canlı bomba aklımın ucundan geçmiyordu.”
Art arda ameliyatlar
Topuğuna kadar çok parçalı kırıklar ve iç organlarının uğradığı tahribat sebebiyle o hastanede midesinden ve bacaklarından üç ameliyat geçirmiş. Yüzünde ve vücudunda yanıklar oluşmuş. Bir hafta sonra Urfa’dan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne sevk edilmiş. 4,5 ay kaldığı fakülte hastanesinde de yine mide ile kol ve ayaklar için üç kere ameliyat masasına yatmış. Yanıklar için de tedavi görmüş:
“Çok iyi doktorların eline düştüm. Ayağa kalkıp neredeyse sıfır hasarla hayata devam etmem onların sayesinde. Şimdi eski halime döndüm, sıkıntı yok.”
Toparlanması 1,5 sene sürmüş. Sohbetimiz sırasında kolundaki yanıkları görüyorum. Bir ameliyat daha geçireceğinden bahsederken vücudunda hala alınmayan parçalar olduğunu söyleyip sağ kolunu gösteriyor:
“Bu bir bilye. Çıkarılmamış daha büyükleri de var. Doktorlar ölene kadar kalabilir dedi. Zararlı değil.”
10 Ekim: Ankara Katliamı
Türkay, 10 Ekim Ankara Katliamı sırasında kendisini hiç olmadığı kadar kötü hissettiğini söylüyor. O sırada Cerrahpaşa’da tedavisinin sürdüğünü, dışarıda bir eylem düzenlendiğini duyunca o insan kalabalığına karışmak için hastaneyi ayağa kaldırdığını ve nihayetinde eyleme katıldığını dile getiriyor:
“Ankara Katliamı günü bende çok travmatik oldu. İçerideyim, hiçbir şey yapamıyorum…”
Hastaneden çıktıktan sonra ilk işi, Suruç patlamasından yaralı kurtulanlarla bir araya gelmek olmuş. Suruç Yaralıları ve Tanıkları Platformu’nu böyle kurmuşlar. Artık hayatının merkezine mücadele kararlığını koyduğundan bahsediyor. Süregelen Suruç davasından ise herhangi bir beklentisi yok ama ne sesi ne de iradesi ümitsiz tınlıyor:
"Mahkemeler tiyatro salonları gibi… Duruşmalara gidiyoruz ama Suruç’u gündemde tutmak için gidiyoruz. Eşitlikten, özgürlükten yana kesimlerin bir araya gelmesi lazım. Bunun mücadelesini veriyoruz. Umutsuz değilim.”
© Deutsche Welle Türkçe
Burcu Karakaş