1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Suriye'nin gölgesi Lübnan'ın üzerinde

Peter Phillip / DW14 Şubat 2006

Lübnan eski başbakanlarından Refik Hariri, bir yıl önce bir bombalı suikastte can vermiş, saldırıda Hariri’nin yanı sıra 16 kişi daha ölmüştü. 14 Şubat, Suriye’nin 30 yıldır Lübnan’da devam etkisinin de kırılma tarihi olarak kayıtlara geçti. DW’den Peter Philipp yorumunda, Suriye’nin gölgesinin hala hissedildiği Lübnan’ın normalleşme sürecinden uzak olduğuna dikkat çekiyor:

https://p.dw.com/p/AZr3

“Lübnanlılar hayal kırıklığı içinde. Refik Hariri’nin ölümünden bir yıl sonra yine duraklama evresine girildi. Hariri cinayeti sonrası harekete geçen kitleler, şimdi yüz yüze oldukları yeni sorunlardan dolayı endişe duyuyorlar. Kaygılar, ülkenin uzun yıllar acı çekmesine, çok sayıda kurban verilmesine neden olan iç savaşın yeniden patlak vermesine kadar uzanıyor.

Aslında Hariri suikasti, Lübnan’da aslında öngörülmesi mümkün olmayan bir hareketliliğe neden olmuş, farklı siyasal ve toplumsal katmanlara mensup Lübnanlılar, ülkelerinin gerçek bağımsızlığa kavuşmaları için güç birliğine gitmişlerdi. Göstericiler Suriye askerlerinin çekilmesini talep etmiş, bu talep BM, ABD ve Fransa tarafından desteklenmişti.

Lübnanlılar’ın talebi aslında kısa sayılabilecek bir süre içinde hayata geçirilmiş, Suriye 30 yıllık bir aradan sonra askerlerini Lübnan’dan çekmişti. Çekilmenin ardından soluklanan Lübnanlılar bir süre sonra tam bağımsızlık ve demokrasiye geçişin zannedildiğinden daha zor olduğunun farkına vardılar. Hariri suikastinden birkaç ay sonra yapılan seçimlerde, Lübnan’ın kaderine şimdiye kadar hükmeden ve dolayısıyla geçmişten bugüne sürüklenen sorunlarda pay sahibi olan siyasi gruplar, aileler ve kişiler yeniden ön plana çıktı.

Hariri suikasti sonrası oluşan Suriye karşıtı cephe, yeni Lübnan’ın inşaasında en güçlü siyasi organizasyon olarak ön plana çıktı. Geçmişin rakipleri, şimdi Şam yönetimine karşı ortak çizgide bir araya geliyordu. Ancak Suriye karşıtı cephe kısa sürede ilk çatlaklar belirdi. Uzun yıllar sürgünde bulunduğu Paris’ten döndükten sonra, eski düşmanı Şam yanlısı „Hizbullah“ ile ittifak kuran, eski Lübnan devlet başkanı Hıristiyan Michel Aoun’un tavrı, Lübnan muhalefetinin dağınıklığını somut olarak ortaya koyuyor.

Bu ortamda Beyrut’ta yeniden bombaların patlaması da gecikmedi. Şiddet, Lübnan kamuoyunun yakından tanıdığı, aralarında Suriye karşıtı görüşleriyle tanınan siyasetçi ve gazetecilerin de bulunduğu 11 kişinin ölümüne neden oldu. Katiller hala bulunamadı, ancak Beyrut’ta pek çok kişi cinayetlerin ardında Şam yönetiminin bulunduğuna inanıyor.

Suriye, Lübnan’da o kadar uzun süre kaldı ki, askerlerini çekmesine rağmen işbirlikçileri vasıtasıyla hala bu ülkede gündeme müdahale edebiliyor. Nitekim BM adına Hariri suikastini soruşturan Alman savcı Detlev Mehlis’in raporunda da cinayette Suriye’nin oynadığı belirgin role işaret edilmişti.

Şiddet dalgası, Suriye karşıtı Lübnanlı siyasetçilerden büyük kısmının aylardan beri yurtdışında bulunmayı tercih etmesine neden oldu. Refik Hariri’nin oğlu Saad Hariri Suudi Arabistan’a geçerken, Dürzi lider Velid Cambulat, Şuf Dağları’ndaki köyü Muhtara’dan ayrılmaz oldu. Milletvekili Gebran Tueni, aylarca kaldığı yurtdışından ülkeye döndükten bir gün sonra öldürüldü. Hazreti Muhammed karikatürleri nedeniyle başlayan olayların bazı gruplar tarafından kiliselere saldırı için bir fırsat olarak değerlendirilmesi, Lübnanlı Hıristiyanları iç savaşın ilk günlerine geri dönmüş hissi veriyor.

Lübnanlı Hıristiyanların içinde bulunduğu ruh hali, Refik Hariri suikastinden bir yıl sonra Lübnan’ın normalleşme noktasından hala çok uzak olduğunu bariz bir şekilde ortaya koyuyor.“