1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

“Suriyelileri çatışma bölgesine göndermeyeceğiz”

5 Nisan 2016

Sığınmacı krizinin çözümü için AB -Türkiye anlaşması devreye girdi. Ancak AB ile Türkiye arasında bugüne değin görülmemiş bir sığınmacı değiş-tokuşunu gündeme getiren anlaşmayla ilgili soru işaretleri artıyor.

https://p.dw.com/p/1IPl7
Fotoğraf: Benjamin Julian

İçişleri Bakanı Efkan Ala ilk grup olarak 500 kişi istediklerini Yunanistan’ın ise 400 kişinin ismini verdiğini açıklamıştı. Önümüzdeki dönemde Türkiye’ye kaç sığınmacının geleceği tam olarak hesaplanmadı. Türkiye’nin sığınmacıları kendi ülkelerine nasıl bir sistemle göndereceği de merak ediliyor. AB Bakanı Volkan Bozkır, Türkiye’ye gelecek Suriyelilerin Osmaniye’ye gönderileceklerini belirtirken “Diğer ülke vatandaşları önce Kırklareli’ye, gerekli işlemler sonrasında da ülkelerine gönderilecek” açıklamasını yapmıştı. AB Bakan Yardımcısı Ali Şahin de DW Türkçe'ye AB ile yapılan sığınmacı değiş-tokuşunu anlattı.

“Kimse mağdur olmayacak”

Şahin, “Her şeyden önce şunun bilinmesi gerekir. Başından beri hiçbir sığınmacıyı mağdur etmedik. Bundan böyle de mağdur etmemeye çalışıyoruz. Hiçbir Suriyeliyi çatışma bölgesine göndermeyeceğiz. Kimse mağdur olmayacak” diye konuştu. Mültecilerin nerelere gönderileceğine ilişkin bilgi veren Şahin, “Türkiye’nin çeşitli yerlerinde geri kabul merkezleri var. Bu kabul merkezlerinin hepsi aktif hale getirildi. Zaten Suriyelileri bu merkezlere göndermiyoruz, anlaşma gereğince kamplara yerleştiriyoruz. Afganistan, Bangladeş kökenli sığınmacılar da geliyor. Onları geri kabul merkezlerine yerleştirdikten sonra ülkeleri ile temas kuruyoruz ve bu temasın sonrasında belli bir prosedür gereğince sığınmacıların kendi ülkelerine dönmelerine yardım ediyoruz” dedi. Şahin, sığınmacıların değiş-tokuşu konusunda Avrupa’yla nasıl bir iletişim içinde olduklarını da şöyle anlattı:

“Kamplarımızda olduğu kadar şehirlerimizin içinde yaşayan Suriyeliler de var. Avrupa’dan gelen Suriyelilerin mümkün olan en doğru yere yerleştirilmesine çalışıyoruz. Kimi kampa gidecek, kimi de şehirlerde yaşamaya devam edecek. Kahramanmaraş’ta yeni bir kamp planı var. Devrede. Yenilerinin kurulmasına dönük çalışmalar da sürüyor. Şu kesin ki; hayati ihtiyaçlarını karşılamanın ötesinde kendilerine yeni bir yaşam kurabilecekleri tüm olanaklara kavuşmaları için devletin tüm kurumları seferber oldu. Avrupa’dan alacağımız 3 milyar avronun 6 milyar avroya çıkarılması konusunda da yaptığımız tüm analiz raporları ilgili AB kurumlarına ulaştırıldı. AB’den gelen kaynakların hızlıca kullanılmasına dönük tüm planlar da yapıldı. AB ile iletişimde sıkıntı yok. Taraflar anlaşmaya uygun bir şekilde ilerliyor.”

Şahin, zaman zaman –Suriyelilerle nasıl yaşarız- seslerinin yükseldiğini hatırlatırken, “Böyle bir çıkışı doğru bulmuyoruz. Herkes biliyor ki; sınırın öte tarafında savaş var ve insanları savaş bölgesine gönderemeyiz. Türkiye’de halkın sığınmacılarla birlikte yaşamasına, yaşam koşullarının iyileştirilmesine dönük çalışmalar da hızla sürecek. Bugün Gaziantep’de 400 bin Suriyeli yaşıyor, yerel halk sadece kiraların artması konusunda serzenişlerde bulunuyor. Onun dışında Suriyeliler konusunda iyi niyetli bir halkımız var. Onlarla birlikte bu sorunu çözmek ve ilerlemek istiyoruz” değerlendirmesinde de bulundu.

Türkei Dikili Rückführung von Flüchtlingen
Fotoğraf: Getty Images/AFP/O. Kose

“Kötü başladı”

Uluslararası Af Örgütü’ne göre, Türkiye sığınmacılar için güvenli bir ülke değil. Türkiye’de de tepkiler yükseliyor. Peki, onca eleştiri varken Türkiye-AB anlaşmasının uygulamaya konulması ne kadar doğru? Önümüzdeki süreçte sığınmacı krizi nasıl bir hal alacak? DW’nin sorularını yanıtlayan İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi Başkanı Metin Çorabatır, “Beklenen oldu ve anlaşma kötü bir uygulamayla başladı” diyor:

“Türkiye ile AB arasında 2013’te imzalanan Geri Kabul Anlaşması’nın gerekleri yaşanmıyor şimdi. Şimdi yaşanan, 18 Mart’ta üzerinde anlaşılan mutabakatın gerekleridir. Geri kabulle ilgili çok aceleye getirilmiş bir uygulamayla karşı karşıyayız. Avrupa’da sığınmacıların tutuklanmaları, gözaltına alınmaları yasalara aykırı. Türkiye’den 25 göç uzmanı da yollara düştü, durumla ilgili tespitlerde bulunacaklar. Sonuçlarını göreceğiz. Türkiye’nin güvenli bir üçüncü ülke olması durumu şüphelidir. Çünkü burada Suriyelilerin mülteci statüsü kazanmak için bireysel başvuru imkanları yok. Suriyeli olmayanların imkanı var ama o da işletilemiyor. Türkiye’nin sığınmacılara hukuki bir statü tanımadığını herkes biliyor ve bu insanlar 4-5 yıldır bu ülkede yaşamaya çalışıyorlar. Hayatlarını nasıl düzenleyeceklerini bilmiyorlar.Türkiye’de sığınmacılar için uluslararası bir koruma kavramı yokken, Avrupa’nın da sığınmacı krizini çözmek için topu tamamen Türkiye sahasına atması kabul edilemez olmuştur. Önümüzdeki süreçte Avrupa, çok büyük eleştirilerin hedefi olacaktır.”

Çorabatır, Türkiye-AB anlaşması konusunda Türk tarafının da ‘büyük hatalar’ işlediğine dikkat çekti. “Çünkü bütün dünyanın izlediği bir uygulama yaşanıyor ve bu uygulamaya dair kamuoyu doğru düzgün bilgilendirilmiyor” dedi. Suriye sınırına yakın bir yerde PYD ile IŞİD arasına sıkışmış bir alan olduğunun gözlendiğini, 100 bine yakın sığınmacının bu alanda tutulduğunu anlatan Çorabatır, “Türkiye’nin Avrupa’dan gelen sığınmacıları oraya göndermemesi gerekiyor. Sığınmacılar, eğer yeniden savaşın içine gönderilirse kıyamet kopar. Sorunun en başına dönülmüş olur” diye konuştu.

Türkei Dikili Rückführung von Flüchtlingen Demonstration Aktivisten
Fotoğraf: Getty Images/AFP/O. Kose

“Uygulanabilirliği zor”

ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Başak Kale de AB ile Türkiye arasındaki sığınmacı anlaşmasının hukuki altyapısının çok sorunlu olduğuna dikkat çekiyor. Kale, DW'ye “Sığınmacıların Türkiye’de hukuki statüleri yok. Onlara mülteci hakkı verilemiyor. Geçici koruma statüsü ile de iltica başvurusunda bulunamıyorlar. AB, sanki bunun farkında değilmiş gibi davrandı ve gerçekten sığınmacı sorununu alelacele çözebileceğini düşündü. Büyük hata yaptı” diye yakındı.

Uygulamada büyük sorunlar çıkacağını düşünen Başak Kale, bu düşünceye Türkiye’deki devlet kurumlarının da sahip olduğunun görüldüğünü anlattı. “Gelen ve gönderilen sığınmacı sayısı arasında büyük boşluklar oluşacak. Avrupa bir sığınmacı gönderirken, onun prosedürü kısa olabilir ama Türkiye’nin sığınmacı göndermesi süresi uzun olacak. Göç İdaresi –bunlar (Avrupa)yüksek nitelikli insanlar istiyor- şikayetinde bulunuyor” diyen Kale’ye göre suçun büyüğü AB’ye ait. Kale, “AB yükümlülüklerinden açık bir şekilde kaçarak insan hakları söylemini bir kenara bıraktı ve kısa vadeli çözümlerle kültefi, zaten yükü çekmekte olan Türkiye’ye devretti. Çok daha planlı hareket edilerek; bir kere hukuksal zemini güçlü olan bir anlaşma yapılarak bu sorun çözülebilirdi. Şimdi ise tüm AB değerleri sorgu altında. Çok uzun süre bu sorgulama da sürecek” diye konuştu.

© Deutsche Welle Türkçe

Hilal Köylü