1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Suriye ve Lübnan diplomatik ilişki kuruyor

Peter Philipp13 Ağustos 2008

Lübnan Devlet Başkanı Michel Süleyman’ın başladığı iki günlük Şam gezisinde iki ülke arasında ilk kez diplomatik ilişkiler kurulması kararlaştırıldı. DW'den Peter Philipp, ilişkilerin geçmişini anlatıyor.

https://p.dw.com/p/EwoE
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Lübnan Devlet Başkanı Michel Süleyman'ı ağırlıyorFotoğraf: AP

Lübnan 1943 ve Suriye 1946 yılından bu yana bağımsız ülkeler olmalarına rağmen şu ana kadar diplomatik ilişki kurmadı, birbirine Büyükelçi göndermedi. Ancak karşılıklı tarihi bağımlılık ilişkisi de en azından kafalardan kolaylıkla kazınamayacak kadar güçlü.

Pekçok Suriyeli’nin gözünde Lübnan şimdiye kadar bağımsız bir ülke olarak değil, Suriye’nin 19’uncu vilayeti olarak algılanageldi. Birinci Dünya Savaşı’na kadar Osmanlı İmparatorluğu yönetimindeki iki ülke, aynı zamanda Kıbrıs’tan bugünkü Irak’ın içlerine kadar uzanan ve Filistin’i de kapsayan ‘Büyük Suriye’nin de parçası olarak görülüyordu.

I. Dünya Savaşı

Birinci Dünya Savaşı’nda 1916 Mayısı’nda imzalanan Sykes-Picot Antlaşması’nda İngilizler ile Fransızlar bölgenin şu anki nüfuz alanlarına bölünmesini kararlaştırdı ve böylelikle Suriye de Lübnan da Fransız kontrolüne girdi. Şam’daki Fransız idaresi 1920’de ağırlıklı olarak Hristiyan Maruniler’den oluşan küçük Lübnan devletini kurdu.

Bu devlet 1926'da Lübnan Cumhuriyeti adını aldı, ancak hala Fransız manda yönetiminin egemenliği ve teftişi altındaydı. Bu idare İkinci Dünya Savaşı’nda Fransa’daki Vichy hükümetinin etkisinde, dolayısıyla Nazi Almanyası’nın müttefiki konumundaydı.

Bağımsızlık dönemi

Fransa 1943’te Lübnan’a bağımsızlığını verdi, ancak ülkede Hristiyanlar’ın çoğu hala Fransa ve Batı yanlısı, Müslümanlar ise Arap dünyasına, özellikle de Suriye’ye dönükler. Suriye ise İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından 1946’da bağımsızlığına kavuştu.

Bu tarihi gelişmeler ışığında Şam, Lübnan’ı anavatanın bir parçası ya da en azından Fransa ile Monako arasındaki gibi bir bağımlılık ilişkisi olarak görmekten hiçbir zaman vazgeçmedi. Onyıllar boyunca Lübnan’da askeri ve siyasi nüfuzunu kullanan Suriye, özellikle de 1975-1990 yılları arasındaki içsavaşta farklı etnik ve dini gruplardan kendi çıkarları doğrultusunda yararlandı.

Lübnan’da iç savaşın başlamasının hemen ardından asayiş ve düzeni sağlamak üzere Lübnan’a gönderilen Suriye ordusu da yıllar boyunca Suriye’nin Lübnan’a uzayan kolu olarak işlev gördü. Suriye birlikleri iç savaşı sona erdiren Taif Antlaşması’nın ardından da Lübnan’da kaldı ve eski başbakanlardan Refik Hariri’nin öldürülmesiyle patlak veren Suriye karşıtı yoğun protestoların ardından 2005 yılında ülkeden çekildi.

Hariri suikasti sonrası

Refik Hariri cinayetinin ardından Lübnan’daki Suriye karşıtı cephe ve Batı ülkeleri bu ve diğer siyasi cinayetlerin arkasında Suriye’nin olduğu şüphesini ve Şam yönetiminin Hizbullah’ı desteklediği suçlamasını sık sık dile getirdi. Suçlamaları sürekli olarak reddeden Suriye ise tamamen izole olmamak için son dönemde Beyrut yönetimiyle daha ılımlı ilişkiler içine girdi. İlişkilerin normalleşmesi, Hizbullah ile Fuad Sinyora hükümeti arasındaki kavganın sona ermesinde de rol oynadı.

Lübnanlı siyasi gözlemciler yine de Lübnan Devlet Başkanı Michel Süleyman’ın Şam gezisinin ardından Suriye’den 180 derece lik bir dönüş beklemiyor ve ziyaretin başarısının görüşmelerin ardından yapılan siyasi açıklamalardan çok somut adımlarla ölçülmesi gerektiğini vurguluyor.