"Orban'ın EVP'den ayrılmaması iyi bir gelişme değil"
21 Mart 2019Avrupa Parlamentosu'ndaki en büyük siyasi grup olan Avrupa Halk Partisi'nden Macaristan Başbakanı Orban'ın partisine ceza geldi. Göçmen karşıtı Orban'ın partisinin üyeliği askıya alındı. Augsburger Allgemeine konuyu şöyle yorumluyor:
“Hristiyan Demokratların sağ ve sol cenahtan popülistlerle demagoglara karşı yürüttükleri seçim kampanyasının tam da ortasında Viktor Orban adeta siyasi rakiplerin, bu grubun içine soktuğu Truva Atı’na dönüştü. Son ana kadar dik kafalılığını sürdürmekle kalmadı, kendini Brüksel’de bir kahraman gibi de gösterdi. Avrupa Parlamentosu’ndaki EVP’li (Avrupa Halk Partisi) dostlarının, onu kontrol altında tutmak için Macaristan’a üç kişilik bir heyet gönderecek olması Orban adına bir utanç. Buna rağmen Orban‘ın EVP’den ayrılmaması iyi bir gelişme değil. Verdiği tepki başına buyruk biri olduğunu ve öyle de kalacağını gösteriyor."
Aynı konu Rhein Neckar gazetesinin yorum sayfalarında şu satırlarla değerlendirilmiş:
"Nihayetinde EVP Fidesz’e ve Orban’a muhtaç olmaya devam ediyor. Budapeşte otokratının onayı olmadan ne Manfred Weber ne de başka biri Avrupa Birliği Komisyon Başkanlığı görevine seçilebilir. CDU (Hristiyan Demokrat Birlik) Genel Başkanı Kramp-Karrenbauer görüşme öncesinde bir uzlaşı ortamı yaratmaya çalışsa da başarılı olamadı. Nasıl olsun ki? Orban’la sürdürülen çatışmanın ana aktörü Hristiyan Demokratların ta kendisiydi. Geçici ihraç kabul edilebilir bir uzlaşma formülü gibi görünse de problemin özü ortadan kalkmış değil. Tuna metropolü Budapeşte’de hukuk devletini ortadan kaldırmayı amaç edinmiş bir parti iktidarda. Bunu ancak Macarlar halledebilir."
Emder Zeitung ise Yeni Zelanda’daki terör saldırısını seçim kampanyası için kullandığını öne sürdüğü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ayırıyor yorum sütunlarını:
"Propaganda, yalanlar, boş laflar, tarihi gerçekleri saptırma ve genelleme ile yapılır. Argümanların eksik olduğu ya da hiç istenmediği yerde de insanların iç güdülerine hitap eder, tansiyonu arttırır. Erdoğan söylemleriyle bir anlamda, Yeni Zelanda ulusunu Christchurch saldırganıyla bir tutuyor. Bu ülkenin hukuk sistemini eleştiriyor ve bu olayla, Yeni Zelanda askerlerinin de aralarında bulunduğu bir gücün, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı askerleriyle savaşı arasında hazmedilemeyecek bir kıyaslama yapıyor. Yeni Zelanda’nın iki kez saldırıya uğradığı söylenebilir. Birincisinde bir katil tarafından, ikincisinde de bilinçli bir propagandayla."
Gazetelerde yer bulan bir başka konu ise Almanya’nın Suudi Arabistan’a silah ticareti. Weser Kurier'in yorumu şöyle:
"Suudi Arabistan Veliaht Prensi Mohammed Bin Salman’ın son aylar ve yıllarda yaptıkları, onun eline 'Made in Germany' damgalı silahlar vermemek için herhalde yeterli olmadı. Bin Salman Yemen’i bombalayarak sivilleri öldürüyor, insan haklarını ayaklar altına alıyor, acımasızca cinayetler işliyor, adam kaçırıyor, siyasi açıdan işine gelirse Katar gibi komşu ülkeleri boykot ediyor ve İran’la giderek derinleşen vekalet savaşları sürdürüyor. Almanya Meclisi’nde Suudi Arabistan’a silah satışının tamamen durdurulması ele alınırken Fransa ve İngiltere’den hemen buna karşı çıkan sesler yükseldi. Paris ve Londra, Almanya’nın böyle bir silah satışı yasağı koyması durumunda, ortaklaşa yürütülen Eurofighter ve Tornado gibi projelerin geleceğinin tehlikeye gireceğini belirttiler açıkça. Airbus’ın da bundan kötü etkileneceğini belirtmeyi de ihmal etmediler. Bu bize gösteriyor ki, Avrupa’da da para ahlaktan daha önemli."
dpa /ET, HT
© Deutsche Welle Türkçe