İran'ın komşuları suskun
1 Ekim 2009İran ile Batılı ülkeler, bir kez daha müzakere masasına oturdu. Tahran yönetiminin tartışmalı nükleer programının ele alınacağı müzakereler, İsviçre'nin Cenevre kentinde başladı. BM Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesi ve Almanya'nın katıldığı müzakerelerde İran'dan bir kez daha nükleer faaliyetlerini durdurması istenecek. İran'ın nükleer programıyla ilgili tartışmalarda İran’a komşu Arap ülkeleri ve diğer Körfez ülkelerinin sessizliği dikkat çekiyor. Arap ülkeleri bu konuda ikiye bölünmüş durumda. Arap kamuoyu ise daha çok medya aracılığıyla sesini duyurmaya çalışıyor.
Arap dünyasında İran, nükleer programı, Batı ile yaşanan anlaşmazlık ve bölgeye yönelik tehditler konusunda en hararetli tartışmaları televizyon kanallarında yaşanıyor. Arap haber kanalı El Cezire’deki bir programa telefonla katılan izleyicilerden Seyid, şunları söylüyor:
“Neden İsrail ve ABD nükleer silahlara sahip? Belki de bu silahlar Filistin’e karşı kullanılacak. Peki, İran niçin nükleer silahlara sahip olamasın?"
Sunucu Riz Khan, başka bir seyircinin sorusunu okuyor:
“İmad’ın sorusu: Neden İsrail bölgede nükleer silahlara sahip tek ülke olabiliyor? BM, niçin İsrail’e baskı yapmıyor?“
İran’ın nükleer programının komşu ülkelere karşı oluşturduğu tehdit ya da Batı’nın İran'ın nükleer tesislerine saldırı olasılığı gibi tehditler karşısında siyasi cephede tam bir suskunluk hâkim. Bu suskunluk, İran'ın bölgede öncü güç olma çabaları konusunda da geçerli.
Suskunlukların nedeni ne?
İran’ın en yakın müttefiki Suriye ise İsrail'in nükleer programına yönelik eleştirilerde başı çekiyor. Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim İsrail’in nükleer programı nedeniyle duydukları endişeyi her fırsatta dile getirirken, BM Güvenlik Konseyi'ndeki oylama sonrasında, nükleer silahsızlanmadan yana oy kullanan ülkeleri ciddi adımlar atmaya çağırdı.
İran'daki tartışmalı Cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda da Arap ve Körfez ülkeleri sessiz kalmayı tercih etti. Bunda siyasi ya da askerî açıdan iki cephe arasında kalma ya da iki taraftan birinin öfkesini üzerine çekme korkusu da rol oynuyor. Bu açıdan bakıldığında Birleşik Arap Emirlikleri'nin Dışişlerinden sorumlu Devlet Bakanı Enver Gargaş'ın kısa süre önce yaptığı gibi bir açıklama çok ender olarak işitiliyor:
“İran’ın nükleer programı nedeniyle endişeliyiz. Bu, başka ülkelerin de katılımıyla bölgede nükleer silahlanma yarışının hızlanmasına yol açıyor. Bu güçlerin, siyasi nüfuzlarının artmasından endişe ediyoruz.“
Uluslararası ve barışçıl çözüm çağrısı
Şii nüfusun çoğunlukta bulunduğu Irak ve Bahreyn'de, dinsel anlaşmazlıklarda Tahran yanlısı ya da karşıtı olunması rol oynuyor. Hizbullah'ın Tahran'ın uzantısı işlevi gördüğü Lübnan ya da Hamas'ın kontrolündeki Gazze'de de İran'ın nükleer programı ile ilgili bir eleştirinin siyasi çatışmaya dönüşme tehlikesi var. Bu bölgelerde İran'ın nükleer programının Tahran rejiminin bölgede gücünü artırmasına yol açacağı endişelerine de rastlanmıyor. Aksine Batı ülkeleri, İsrail ve Batı ile müttefiklik ilişkisi içindeki Arap ülkelerinin talepleri, Ahmedinejad’ı dize getirme çabaları olarak değerlendiriliyor. Gargaş, iki tarafa da uzlaşı çağrısı yapıyor:
“İran'ın nükleer programı nedeniyle çok endişeliyiz. Ancak İran’a karşı girişilebilecek her tür saldırı olasılığı da bizi aynı şekilde endişelendiriyor. Bu sorunu gerçekten uluslararası arenada ve barışçıl bir şekilde çözmeliyiz.“
Ulrich Leidholt / Çeviri: Başak Sezen
Editör: Beklan Kulaksızoğlu