1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Hindistan - İran boru hattına ABD engeli

Ana Lehmann30 Mart 2005

Hindistan‘ın, kuzeybatı sınır komşusuyla arasındaki buzların erimesinden bu yana, Pakistan üzerinden oluşturulacak bir boru hattıyla İran’dan doğal gaz sağlama projesi, son yıllarda her üç ülkenin de gündeminde de en üst sıralarda yer alıyor. Ancak ABD bu gelişmeden hoşnut değil. Ana Lehmann’ın haberi...

https://p.dw.com/p/AbdT

“Biz gelecekteki enerji ihtiyacımızı garanti altına alma kaygısındayız. Bunu hangi yollardan yapacağımız ise sadece bizi ve ortaklarımızı ilgilendirir” diyen Hindistan Enerji Bakanı Mani Şankar Ayiar, ABD’nin müdahele girişimini kesinlikle reddediyor. Hindistan‘ın, kuzeybatı sınır komşusuyla arasındaki buzların erimesinden bu yana, Pakistan üzerinden oluşturulacak bir boru hattıyla İran’dan doğal gaz edinimi projesi, son yıllarda her üç ülkenin de gündeminde de en üst sıralarda yer alıyor.

Hindistan’ın yüzde 8’lere dayanan yıllık kalkınma hızı, enerji ihtiyacının da o oranda artması sonucunu doğuruyor. Kendi kaynakları yetersiz kaldığından, bu alanda er ya da geç dışa bağımlı hale gelmesi kaçınılmaz bir durum. Son yıllarda Asya’nın diğer dev ülkesi Çin gibi Hindistan’ın da dünya pazarında yoğun biçimde petrol ve doğal gaz arayışına girmesi bu nedene dayanıyor. Merkezi Berlin’deki Bilim ve Politika Vakfı’ndan güney Asya uzmanı Christian Wagner, Yeni Delhi ile Tahran arasındaki doğal gaz sevkiyatı görüşmelerinin on yıllık bir geçmişe sahip olduğunu söylüyor.

İran’ın coğrafi konumu

Hindistan’ın İran ile ilişkilerini geliştirmek için gösterdiği çabaların, sadece yapımı planlanan doğal gaz boru hattıyla ilintili olmadığını söyleyen Christian Wagner, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile ticari ilişkiler açısından da İran’ın, coğrafi bakımdan belirleyici bir konuma sahip olduğunu kaydediyor. İran, Rusya’dan sonra dünyanın en büyük doğal gaz rezervine sahip olan ülke. Petrol üretiminde ise şu anda uluslararası pazarın yaklaşık yüzde 10’unu kontrol ediyor.

Tahran yönetiminin bu yeraltı zenginliklerini paraya dönüştürme isteği son derece doğal ve Hindistan ile arasındaki 2600 km’lik boru hattının 4 milyar dolar olarak hesaplanan maliyetinin %60’ını üstlenmeye hazır olması da kesinlikle boşuna değil. Bu noktada, ABD’nin ortaya atılıp projeye köstek olmaya çalışması en az Tahran kadar Yeni Delhi yönetiminin de işine gelmiyor.

“Tahran’ı nükleer politikasını gerekçe göstererek uluslararası izolasyona itmeye çalışan Washington’un şimdi Hindistan ve Pakistan gibi iki önemli müttefikinin İran’la ortaklığa girişmesiyle içine düştüğü durum kolay değil” diyen Christian Wagner, ABD’nin söz konusu iki müttefikinin bu işten zarar görmesine de seyirci kalamayacağını ekliyor.

ABD için önemli

Dortmund Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü Jochen Hippler ise Hindistan’ın içinde bulunduğu ekonomik gelişim sürecinin, ABD açısından da oldukça büyük önem taşıdığını vurguluyor. ABD’nin, Hindistan’da en büyük yabancı yatırımcı olduğunu belirten Hippler, ABD’deki Hint cemaatinin de her geçen gün güçlendiğini ve Amerikan siyasetindeki etki alanını pekiştirdiğini kaydediyor. Özellikle bilgisayar teknolojisinde Hint uzmanlara bağımlı olan ABD’nin bu nedenle İran yüzünden şimdi iki arada bir derede bir konuma itildiğine işaret ediyor.

Alman uzman Christian Wagner, tüm bu faktörler gözönüne alınınca, Washington’un pragmatik bir politika izlemesinin ve bir orta yol bulmasının kaçınılmaz olduğunu söylüyor. “ABD eğer İran’a uygulanan yaptırımların süresini uzatarak Tahran’ı izole etme politikasını sürdürmeye niyetliyse, atacağı adımlarda İran’ın petrol rezervlerine muhtaç olan dost ve müttefiki ülkelerin çıkarlarını zedelememeye özen göstermelidir “ diyen Wagner, bu noktada boru hattı projesinin birkaç yıl askıya alınmasını, ABD’nin ise bu sürede İran’a baskısını devam ettirerek bu ülkenin nükleer programındaki inadından vazgeçmesini sağlamasını öneriyor.

Wagner, bu sürecin ardından sağlanacak yumuşama ortamında boru hattı projesinin de yeniden devreye sokularak hayata geçirilebileceği görüşünde. Hindistan ve Pakistan’ın böyle bir gecikmeye göstereceği tahammül gücünü ise şu anda doğrusu kimse pek kestiremiyor.