FAZ: İran krizinin anahtarı Washington'da
22 Temmuz 2019Körfezde adım adım tırmanan gerginlik, İran'ın bir İngiliz petrol tankerini alıkoyması ile daha da tehlikeli bir hal aldı. Frankfurter Allgemeine Zeitung, Avrupa'nın bu konuda İran'a karşı tek ses olması gerektiğini savunuyor:
"Trump bir sene önce tek taraflı olarak nükleer anlaşmayı bozduğunda Ortadoğu'da manzara şu şekildeydi: İran saldırgan bir biçimde Arabistan'da harekete geçmişti ancak ülkenin nükleer programı uluslararası denetim altındaydı. İran'ın Arap ülkelerindeki agresif tavrı hala devam ediyor, nükleer program geliştiriliyor ve dünya ekonomisi için çok büyük bir öneme sahip olan Hürmüz Boğazı'ndaki gemi trafiği sekteye uğratılıyor. Tüm bunları becerebilmek lazım. (…) Almanya ve Fransa haftasonunda yaptıkları açıklamalarla İngilizlerin yanında yer aldı. Mantıklı olan da bu. Bir de Avrupalılar kendi içinde bölünürse bu en çok İran'ın işine yarar. Ancak bu, krizin çözümü için gerekli olan anahtarın Washington'da olduğu gerçeğini değiştirmiyor."
Aynı konuyu sayfalarına taşıyan bir başka gazete Süddeutsche Zeitung, İran'ın İngiltere'ye karşı intikam amaçlı bir hamlede bulunduğunu belirtirken Almanya ve Fransa'ya da çağrıda bulunuyor:
"Stena Impero'ya Umman sularında el koyan İran buna bir gerekçe göstermek için çok da çaba sarfetmiyor. Burada yapılan, İngiltere donanmasının Avrupa Birliği ambargosunu uygulamak için Suriye'ye petrol taşıyan bir İran tankerini, altını çizmek gerekir, İngiltere sularında durdurmasına karşı bir intikam hareketi. İran, İngilizlerin tutumunun hukuki olmadığını savunuyor. Bu kısmen doğru olabilir. Ancak doğru olan bir başka şey, bu durumun İran'ın intikamını haklı çıkarmadığıdır. Uluslararası hukukta kana kan, dişe diş diye bir şey yoktur. İkinci olarak, yaşanan bu tanker hadisesi kendi başına bağımsız bir olay değil. İran uzun süredir agresif bir tavır izliyor. Şu an önemli olan İngiltere'nin, Avrupa'nın İran'a karşı tek vücut olarak izlediği İran siyasetinden ayrılmaması. Bu açıdan konuyu iki açıdan ele almak gerekiyor: Londra, ortaklarından yerine getirilemeyecek isteklerde bulunmamalı, ikinci olarak da, Avrupa'nın iki ana aktörü Fransa ve Almanya nihayet arabulucu potansiyellerinin farkına varmalı ve İran'ı müzakere masasına oturtmak için ciddi anlamda baskı uygulamalı."
Almanya'da iktidardaki koalisyonunun büyük ortağı CDU'nun (Hristiyan Demokrat Birlik) Genel Başkanı Annegret Kramp-Karrenbauer, Avrupa Komisyonu Başkanı seçilen Ursula von der Leyen'in yerine savunma bakanlığı görevine getirildi. Rhein-Neckar-Zeitung bu koltuğun Kramp-Karrenbauer'in siyasi kariyerini bitirebileceği gibi, onu en yukarılara da taşıyabileceğini ifade ediyor:
"Annegret Kramp-Karrenbauer belki de şimdi ait olduğu sıkıntılı bir yere geldi. Savunma bütçesini artırarak kimsenin gönlünü kazanamazsınız, ordu mensupları hariç. NATO'ya bağlılık yeminleri dile getirmek de böyle bir şey. Kendi personelinize yönelik, -ki bunların sayısı 180 bini geçmiş durumda- tek yanlış kelime hemen kamuoyuna yayılır. Kısacası Kramp-Karrenbauer bir fırlatma koltuğunun üstünde oturuyor. Ancak bu fırlatma mekanizmasının harekete geçmesini önlemeyi başaran kişi çok yukarılara da tırmanabilir. Helmut Schmidt ya da Ursula von der Leyen gibi. Yani başbakanlık hedefi mümkün."
Emder Zeitung da, Almanya Savunma Bakanlığı görevinin zorluğuna dikkat çekerken, Kramp-Karrenbauer'in hem CDU genel başkanlığı hem de bakanlık görevlerinde çok hassas olması gerektiğini kaydediyor:
"Ursula von der Leyen başarılı bir biçimde övgülerle Brüksel'e uğurlandıktan sonra Kramp-Karrenbauer, on yıllar boyunca tasarruflarla mahvedilen bir bakanlığı devralıyor. Von der Leyen'in hamlelerini devam ettirmek gerekir. Ancak Annegret Kramp-Karrenbauer 2021 seçimlerinde gerçekten başbakanlığa aday olmak istiyorsa, üstlendiği iki görevi son derece hassas bir şekilde yerine getirmeli. Gelişi ne denli hızlı olduysa gidişi de aynı hızda olabilir. Zira Merkel'in görev süresi boyunca güven duygusunu dile getirdiği pek çok siyasetçi bugün ortada yok."
dpa / ET, HT
©Deutsche Welle Türkçe