Euro'nun zoraki kurtarıcısı
29 Şubat 2012Avrupa Merkez Bankası (ECB) ilk günahı 10 Mayıs 2010’da işledi. Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Avrupa Birliği’nin (AB) Yunanistan’ı batmaktan kurtarmak için birinci kurtarma paketini hazırlamalarından bir gün sonra ECB Başkanı Jean-Claude Trichet merkez bankasının resmî ve özel tahvilleri satın almaya hazır olduğunu açıkladı.
Tahvil piyasaları programı olarak adlandırılan bu uygulama iki bakımdan ECB statüsüne ve yürürlükteki AB antlaşmasına aykırıydı. Çünkü merkez bankasının devlet finanse etmesi yasak. Aynı zamanda hükümetlerden talimat alması da.
Trichet merkez bankasının gayrı nizami uygulamalarını gerekçelendirmek için, doğrudan devlet tahvili almayacaklarını, borç senetlerini ikinci elden, yani özel sektörden toplayacaklarını, böylelikle de devletlerin finansman açığını kapatmak durumuna düşmeyeceklerini söylüyordu. Trichet, hükümetlerin baskısı altında olduklarını da yalanlıyordu. Mayıs ayının o kader günlerinde Merkel – Sarkozy ikilisi ile maliye bakanlarının merkez bankası başkanını nasıl sıkıştırdıklarını tahmin etmek zor olmasa gerek.
'Başka seçenek yok'
Hamburg’daki Dünya Ekonomi Enstitüsü uzmanlarından Henning Vöpel, her ne kadar tüzük ve kurallara ters düştüyse de merkez bankasının başka seçeneği olmadığını söylüyor: “Siyasî iradenin elinden bu kadar kısa sürede bir şey gelmeyeceği belliydi. Bu nedenle merkez bankasının para politikası enstrümanlarını devreye sokması kaçınılmazdı.”
Wuppertal Üniversitesi öğretim üyelerinden Paul Welfens Avrupa Merkez Bankası’nın uzun vadede de siyasî otoritenin bıraktığı açıkları kapatmak zorunda bırakıldığı görüşünde: “Çünkü AB devlet ve hükümet başkanları olağanüstü zirvelerinde başarılı kriz yönetimi yapamadılar.”
‘Avrupa’nın Bad Bank’ı'
Sonunda Avrupa Merkez Bankası (ECB) Euro Bölgesi’nin yedek devlet bankası konumuna geldi. ECB’ye Avrupa’nın Bad Bank’ı diyen bile var. ECB 2011 Temmuzuna kadar 70 milyar euroluk Yunan, Portekiz ve İrlanda devlet tahvili satın aldı.
Ama bununla bitmedi. İtalyan ve İspanyol devlet tahvillerinin risk primi aniden fırladığında ECB Avrupa’nın en ikinci ve üçüncü en büyük ekonomilerini de ‘satın alma’ kampanyasına dâhil etmek zorunda kaldı.
Merkez bankası tahvil alımları yüzünden çok eleştirildi. Eski Almanya Merkez Bankası Başkanı Axel Weber ve o dönemin ECB baş iktisatçısı Jürgen Stark bankanın tutumunu protesto amacıyla görevlerinden ayrıldılar. Bazı ekonomistlerle politikacılar ise ‘bu kadarı yetmez, merkez bankası bazukasını çıkarsın’, demekteydiler. Bunun anlamı, merkez bankasının gerektiğinde sınırsız miktarda devlet tahvili almaya hazır olduğunu açıklamasıydı.
Borç krizinin Avrupa’nın içlerine doğru yayılmaya başladığını ve yeni bir bankalar krizinin kapıda olduğunu fark eden yeni ECB Başkanı Mario Draghi 21 Aralık 2011’de bazukayı çıkardı. Ama Draghi devlet tahvili almak yerine bankaların son kurtarıcısı olmayı tercih etti. Avrupa bankaları artık yüzde bir faiz ve üç yıl vadeyle, teminat göstermek kaydıyla diledikleri kadar para çekebilecekti. 500 Avrupa bankası en kısa zamanda merkez bankasından yarım trilyon euro çekti.
Zoraki kurtarıcılığa son
ECB genişlemeci para politikası sayesinde bir taşla dört kuş birden vurdu. Özel bankalar ucuz merkez bankası kredisi sayesinde reel ekonominin nakit ihtiyacını karşılıyor, ucuz merkez bankası kredisiyle alınan yüzde beş faizli devlet tahvilleri teminat gösterilip merkez bankasından ek borç alabiliyor ve merkez bankası da doğrudan tahvil alımlarına son verebiliyordu. Ekonomist Henning Vöpel bu mekanizmanın da tamamen kusursuz olmadığını söylüyor.
Vöpel, “Özel bankalar temerrüt riski altındaki tahvilleri merkez bankasına teminat gösterebildiği müddetçe bu işlemi merkez bankasının dolaylı tahvil alımı olarak adlandırmak mümkündür” diyor.
Ama çekinceler merkez bankasını yıldırmıyor. Sermaye piyasası faizlerini düşürdüğü için borç erteletme maliyetini azaltan bu mekanizmayı muhafaza ediyor. Merkez bankası faizler makul düzeye indikten sonra zoraki kurtarıcılığa son verip meydanı politikacılara bırakmak niyetinde. Henning Vöpel de ECB'nin misyonunu tamamladığı görüşünde: “ECB güven ve likidite krizine kısa vadeli çözüm bulmada üzerine düşeni yaptı. Borç problemine mali politikalarla çare bulma görevi artık Euro ülkelerine düşüyor.”
© Deutsche Welle Türkçe
Danhong Zhang / Ahmet Günaltay
Editör: Aydın Üstünel