1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Dünya basın özgürlüğü gününde karanlık tablo

DW, Ajanslar 3 Mayıs 2008

3 Mayıs tarihi, 1993 yılından bu yana “Uluslar arası Basın Özgürlüğü” günü olarak kutlanıyor. Bağımsız gazeteci örgütleri, 3 Mayıs öncesinde açıkladıkları raporlarla, dünya genelinde özgürlükleri mercek altına alıyor.

https://p.dw.com/p/DsuX
Fotoğraf: picture-alliance / dpa

Bu yılkı raporlara yansıyan, kamunun haber alma özgürlüğünün, yalnızca baskıcı rejimler altında değil, Batılı demokrasilerde de, tehlike altında olduğu oldu. Basın çalışanları bu yıl da Basın Özgürlüğü gününü buruk bir şekilde kutlanıyor.

Uluslar arası gazeteci örgütlerinin raporlarına göre son bir yılda 9 gazeteci, görevi başında öldürüldü. 32 ülkede, 130 gazeteci, siyasi görüşleri nedeniyle demir parmaklıklar arkasında tutulurken, yüzün üzerinde faili meçhul cinayet halen aydınlatılmayı bekliyor.

Gazetecileri Koruma Örgütü’nün (CPJ) son raporuna göre, faili meçhul gazeteci cinayetlerinde ilk sırada Irak geliyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin 2003 yılındaki işgalinden bu yana Irak’ta görevi başında öldürülen 79 medya çalışanının katilleri halen bulunamadı. Filipinler’de 24, Kolombiya’da 20, Rusya’da da 14 gazeteci cinayeti, halen aydınlatılmayı bekliyor.

Türkiye yarı özgür ülke

Amerika merkezli Özgürlük Evi adlı kuruluşun raporuna göre, dünya genelinde 195 ülkeden yalnızca 72’sinde basın özgürlüğü yaşanıyor. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 59 ülke “yarı özgür” ülkeler kategorisinde görülürken, 64 ülkede medya üzerinde yoğun baskılar devam ediyor.

Medyanın büyük ölçüde hükümet kontrolü altında bulunduğu ülkelerin başında ise Çin geliyor. Pekin yönetimi, farklı görüş taşıyanların internet üzerinden sesini duyurmasını da, uyguladığı büyük sansürle engelliyor.

Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün sözcüsü Katrin Evers, Çin’in bu amaçla binlerce “internet polisi” görevlendirdiğini kaydediyor:

“Her şeyi ‘tümüyle’ kontrol edemezler, ama birçok şeyin izlemeleri mümkün. Eğer ben yurt dışından Çin’e bir e-posta göndermek istesem, ya da Çin içerisinde internet üzerinden bir yazışma gerçekleştirsem; şunun bilincinde olmam gerekiyor. Yazdıklarım başkaları tarafından okunabilir, ya da onların filtresine takılabilir.”

Almanya’da gizli servis e-postaları izledi

Basın özgürlüğü konusunda eleştiri alan ülkeler, yalnızca anti-demokratik uygulamalarıyla tanınan Rusya ve Çin yönetimleri değil. Batılı demokrasiler de, bu yıl basın örgütlerinin tepkisine neden oldu. Batı medyası ile ilgili bir eleştiri de, Çin'in Tibet'deki baskıcı uygulamalarını haber yaparken daha önce Nepal’de yaşanan olayların görüntülerini kullanması konusunda gelmişti.

Almanya'da federal dış istihbarat örgütü BND’nin, Afganistan’da görevli bir Alman gazetecinin e-posta yazışmalarını izlediğinin ortaya çıkması, ülkede basın özgürlüğü konusunda yeni bir tartışma başlattı. Alman Gazete Yayıncıları Birliği (BDZV) Başkanı Helmut Heinen, güvenlik birimlerinin uygulamalarını eleştirerek, ülkede basın özgürlüğünün, “resmi otoritelerin artan baskısı altında olduğu” uyarısında bulundu.

Alman medyasına yönelik eleştirilerden biri de İslam ve İslam ülkeleri ile ilgili haberlere bakış açısı. Uzun yıllardır Berlin’de yaşayan İran asıllı gazeteci Bahman Nirumand, Batı medyasını uluslar arası birçok konuda “genellemeci” bir tutum takınmakla eleştirdi. Nirumand’a göre, Avrupa’da medya, özellikle İslam konularında “tek yanlı” yayın yapıyor:

„Örneğin, buradaki medyada neden hep terörü duyuyoruz? Neden burada, İslam dünyası hakkında tümüyle karanlık bir tablo çiziliyor? Niçin buradaki insan hakları uygulamaları hakkında çok az şey duyuyoruz?”

Afganistan’da tek yönlü habercilik

Batı medyasında hep terörle birlikte anılan ülkelerin başında Afganistan geliyor. Deutsche Welle, Afganistan Bölümü Yöneticisi Said Musa Samimy de, yabancı gazetecilerin Afganistan’da neredeyse yalnızca savaş haberleri yaptığını, bunu yaparken de, gelişmelere hep askeri bir perspektiften baktıklarını eleştirisini getiriyor:

“Batı’nın Afganistan için yaptığı yardımlar, bu haberlerde açıklanmıyor. Afganistan’ın bu yardımlarla sağlayabileceği başarılara yer verilmiyor. Bu da umutsuzluğa yol açıyor. İnsanlar, Afganistan’ın çok karmaşık bir tarihi olduğunu, başarıya ulaşamayacağını düşünüyor.”