COP29: Türkiye'nin iklim hedefleri gerçekçi mi?
16 Kasım 2024Türkiye'nin, bu yılki dünya iklim konferansında (COP29) açıkladığı 2053 Uzun Vadeli İklim Stratejisi'nde en kirli fosil yakıt olarak bilinen kömürden çıkışa dair hiçbir hedef yer almazken nükleerde artış öngörülüyor.
Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum tarafından açıklanan strateji belgesi, Türkiye'nin 2053 net sıfır emisyon hedefine nasıl ulaşacağına dair bir yol haritası içeriyor.
Ancak uzmanlara göre bu hedeflere ulaşmak için atılması gereken adımların başında kömürden çıkışa dair bir takvim oluşturmak geliyor. Bu takvim, strateji belgesinde yer almazken hükümetin kilit önem atfettiği nükleer kurulu gücün 2050'de 20GW ile dört katına çıkarılması hedefi ise ucuz ve güvenli bir çözüm olarak görülmüyor.
"Zaman içerisinde çıkmış olacağız"
Kurum, COP29'daki sunumunun ardından uzun vadeli hedefler arasında kömürden ve genel olarak fosil yakıtlardan çıkış hedefinin neden yer almadığı sorusuna "Zaman içerisinde fosil yakıtlardan bu süreçte çıkmış olacağız. Emisyon üretmeyen enerji tesis edecek adımları da inşallah atmaya devam edeceğiz" yanıtını verdi. Kurum, bununla ilgili net bir tarih vermedi.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun açıkladığı verilere göre 2022'de Türkiye'nin sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 72'si enerji sektöründen kaynaklanıyor. Enerji tüketiminin yüzde 83'ünü petrol, doğal gaz ve kömürün yer aldığı fosil yakıtlar oluşturuyor.
Peki Türkiye'nin iklim stratejisinde hangi adımlar yer alıyor, iklim hedefleri enerji politikalarıyla ne kadar uyumlu?
Nükleer hedefi sunumda var, belgede yok
Murat Kurum, strateji belgesiyle ilgili sunumunda, Türkiye'nin 2053 yılında yüzde 50 yenilenebilir enerji ve yüzde 30 nükleer enerji hedefi olduğunu açıkladı.
Ancak strateji belgesinde nükleer enerjiyle ilgili 2053 hedefi bulunmuyor. Belgede nükleer enerjide 2030 itibarıyla 4,8 GW kurulu güce ulaşılacağı, 2035'te ise kapasitenin 7,2 GW'ye çıkarılacağı belirtiliyor.
Belgeye göre güneş ve rüzgar enerjisi kurulu gücü 2035'e kadar dört kat artışla 30 bin MW'den 120 bin MW'ye çıkarılacak, yenilenebilir enerjinin birincil enerji içindeki payı 2053'te yüzde 17'den yüzde 50'ye yükselecek. Birincil enerji tüketimi, artan verimlilikle 2030'a kadar yüzde 16 azaltılacak ve 100 milyon ton CO2 emisyonu önlenecek.
Strateji belgesine göre, Türkiye'nin bu hedefleri gerçekleştirmek için 2035 yılına kadar yenilenebilir enerjiye 59 milyar dolar, enerji depolamaya 2,5 milyar dolar ve enerji verimliliğine 2030'a kadar 20,2 milyar dolar yatırım yapması planlanıyor.
Belgede 2053 yılında çimento sektöründe yüzde 93, demir çelik sektöründe yüzde 99, alüminyum sektöründe yüzde 75, gübre sektöründe yüzde 100 emisyon azaltımı öngörülüyor.
Yerli kömür üretimi de artacak
Enerji Bakanlığının 11 Kasım'da açıkladığı 2024-2028 Stratejik Planı'nda ise yenilenebilir enerji kaynaklarının yanı sıra hem petrol ve doğal gaz altyapısının güçlendirileceği hem de petrol, doğal gaz ve kömür arama ve üretimlerinin artırılacağı belirtiliyor.
Ulusal Enerji Planı 2022'ye göre de hükümetin 2023-2035 döneminde, 3,2 GW kömür yakıtlı santral daha kurularak kömüre dayalı kurulu gücü yüzde 11,4 artırma hedefi bulunuyor.
Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar da COP29 kapsamında düzenlenen Bakanlar Oturumunda Türkiye'nin 2053 net sıfır emisyon hedefleri doğrultusunda uzun vadeli stratejisinin beş temel alana odaklandığını belirterek bunları, "yenilenebilir enerji kapasitemizi artırmak, genel olarak ekonomimizde enerji verimliliğini artırmak, nükleer enerji üretimini genişletmek, hidrojen, pil depolama ve CCUS gibi yeni teknolojileri geliştirmek, enerji geleceğimiz için gerekli olan kritik minerallere ve nadir toprak elementlerine yatırım yapmak" diye sıraladı.
Nükleerde 20 GW kurulu güç
Türkiye zirvede "Nükleer Enerjiyi Üç Katına Çıkarma Deklarasyonu"nu da imzaladı.
Bakan Bayraktar, Türkiye'nin bu alanda iddialı bir nükleer programı olduğuna dikkat çekerek şu anda inşa hâlinde olan ve toplam kapasitesi 4,8 GW olan Akkuyu Nükleer Santrali'nin yanı sıra Sinop ve Trakya bölgelerinde iki nükleer santral daha yapmayı planladıklarını söyledi ve "2050 yılına kadar 20 GW nükleer kurulu gücümüzü devreye alarak net sıfır emisyon hedefine katkı sunacağımıza inanıyoruz" dedi.
Bayraktar, dünyanın 2050'de net sıfır emisyon hedefine ulaşabilmesi için nükleer enerjinin kilit bir rol oynadığını savundu.
DW Türkçe'ye konuşan Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş, Türkiye'de uygulanan enerji ve iklim politikalarının çok net olmadığı görüşünde.
Hem Paris İklim Anlaşması hem de 2053 net sıfır hedefi açısından Türkiye'nin başarı şansı en yüksek olan politikasının yenilenebilir enerji olduğunu düşünen Türkeş, kömürden uzaklaşma konusunda henüz bir politikanın belirlenmediğini, ancak birincil enerji arzında yenilenebilir enerji payının artırılmasının fosil yakıtların daha az kullanılacağı anlamına geldiğini söylüyor.
"Kömürden vazgeçmeden dönüşüm planı"
Türkiye'nin ucuz ve bol yenilenebilir enerjiyi kamucu anlayışla üretip dağıtımını yapacak potansiyele sahip olduğunu belirten Türkeş, bunun çözüm aşamalarından bir tanesi olduğunu, ancak bunun için de yeşil altyapı ve daha verimli teknolojilere yatırım yapılması gerektiğini ifade ediyor.
Yeşil yenilenebilir altyapı oluşturmanın yüksek fiyatlı olmasının hem gelişmekte olan hem de gelişmiş ülkelerde nükleer enerjinin hortlamasına yol açtığını vurgulayan Türkeş, "Kyoto Protokolü kapsamında gelişmiş ülkelerden sera gazı salımını azaltma yükümlülüklerini gerçekleştirirken nükleere başvurmaması istenmişti. Fakat son iki yıldır nükleer yeniden seçeneklerden biri olarak gündeme geldi" diye ekliyor.
"Öyle gözüküyor ki Türkiye için de fosil yakıtlardan vazgeçmeden yenilenebilir ve nükleer enerjinin birincil enerji içindeki payının artması yoluyla fosil yakıt kullanımında da bir azalma bekleniyor" diyen Türkeş, bu planın yenilenebilir enerji boyutunu desteklese de nükleer atık bertarafı, nükleer kazalar, her ülkede bir nükleer santralı sürdürebilecek bilimsel, teknik, kültürel altyapının olmaması gibi pek çok faktör nedeniyle nükleer enerjiye dayalı bir stratejiyi olumlu bulmuyor.
Türkiye'nin kömür kullanımını aşamalı olarak azaltmayı konuşmaya başlaması ve buna ilişkin yasal düzenlemeleri yapması gerektiğini vurgulayan Türkeş, yeşil dönüşümün finansmanı konusunda gelişmekte olan ülkelerin çok ciddi finansman talepleri olduğuna işaret ediyor. Ancak Türkeş'e göre küresel kapitalizmin içinde bulunduğu bunalımdan kaynaklı ülkeler belgelerinde sundukları yükümlülükleri en kolay nasıl gerçekleştirebilecekse onu yapmaya çalışıyor, kömürden çıkış konusunda da bu nedenle aksama oluyor.
"Politikalarda tutarsızlık var"
DW Türkçe'ye konuşan WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) İklim ve Enerji Programı Müdürü Tanyeli Sabuncu ise uzun vadeli iklim stratejilerinin net sıfır hedeflerine giden yolda tutarlı ve bütünsel politikalar geliştirilebilmesi için büyük önem taşıdığını belirterek "Bu bağlamda enerji sektörünün dönüştürülmesine yönelik öngörüler ve adil geçişe dair politikalar kritik bir konumda yer alıyor. Türkiye'nin açıklamış olduğu strateji belgesinde yenilenebilir enerji kapasitesinin artırılmasına dair hedefler memnuniyet vermekle beraber fosil yakıtlardan, özellikle de kömürden çıkışa dair bir planlamanın yer almıyor oluşu ciddi bir tutarsızlığa işaret ediyor" diyor.
Sorunun temel kaynağı olan fosil yakıtları terk etmeksizin gerçek bir dönüşümden söz edilemeyeceği gibi net sıfır hedefine de ulaşmanın mümkün olmadığını dile getiren Sabuncu, "Diğer yandan belge adil geçiş bağlamında, beceri dönüşümü, yeşil işlerin artırılması gibi önemli unsurlara da yer veriyor. Ancak bu noktada da enerji geçişinin net bir biçimde tariflenmesine ihtiyaç var" diye ekliyor.
Müzakereler 29 yıldır devam ediyor
COP, 1995'ten beri her yıl farklı bir ülkede BM'nin İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin (UNFCCC) imzacısı olan ülkelerden binlerce delegenin katılımıyla düzenleniyor. 1997'de Japonya'daki COP3'te imzalanan Kyoto Protokolü, sanayileşmiş ülkeler için sera gazı emisyonlarına yönelik mutlak ve yasal bağlayıcılığı olan bir sınırın belirlendiği ilk uluslararası anlaşma oldu.
20 yıllık müzakerelerin ardından 2015'te Paris'te düzenlenen COP21'de kabul edilen Paris Anlaşması ile iklim değişikliğiyle mücadelede küresel çerçeve oluşturuldu. Paris Anlaşması'na göre küresel emisyonların 2050 yılına kadar net sıfır seviyesine inmesi ve küresel sıcaklık artışının 1,5 dereceyle sınırlandırması hedefleniyor.
"Net sıfır" nedir?
Net sıfır emisyon, fosil yakıt kullanımı, ormansızlaşma, atık yönetimi, hayvancılık gibi insan faaliyetleri sonucu atmosferde biriken sera gazı miktarının, yine insan faaliyetleri ile sağlanan azaltım miktarı ile (yutak alanların restorasyonu, doğa tabanlı karbon tutma ve yakalama vb.) birbirini dengelemesi anlamına geliyor.