Çorlu’daki tren kazasını duyduğumda içim iki kez cız etti. Tablonun ağırlığı ortaya çıkarken, tam 14 yıl önceki çaresizliğimizi hatırladım.
Yine bir Temmuz ayıydı. Hükümet Hızlı Tren Projesi’ni bir an önce hayata geçirmek için sabırsızlanıyordu. Ama altyapı tam olarak hazırlanmadığı için Hızlı Tren yerine, adına Hızlandırılmış Tren adı verilen seferler başlatıldı. İstanbul - Ankara hattında yolculuk 5 saate inecekti. Ancak raylar kısmen değiştirilmişti, çoğu yerde yine eski raylar döşeliydi. İlk sefer 4 Haziran 2004’te Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın katılımıyla yapıldı. Birkaç gün sonra uzmanlar seferlerin güvenliğini sorgulamaya başladı, uyarılarda bulundu. TCDD seferler başlatıldıktan tam bir ay sonra bu konuda araştırma başlattı, ama inceleme namına hiçbir adım atmadı.
Kazadan 16 gün önce, İstanbul’da Ulaştırma Bakanı’nın da katılımıyla bir konferans düzenlendi. Burada konuşan Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Aydın Erel, demiryollarının alt yapısının ve vagonların hızlandırılmış seferlere uygun olmadığını, bu seferlerin hemen durdurulması gerektiğini söyledi, “Hızlandırılmış trene binmem, sevdiklerimin binmesine de izin vermem” dedi. Bakan Yıldırım konuyla ilgilenme sözü verdi. Profesör Erel, TCDD’den inceleme için davet bekliyordu. O davet beklerken, 22 Temmuz’da Pamukova’dan kaza haberi geldi. Bu kazada 41 kişi hayatını kaybetti.
Hızlandırılmış tren viraja olması gerekenden çok daha hızlı girmiş ve raylardan fırlamıştı. Gecenin karanlığında paramparça olmuş vagonlarda sıkışıp kalmış yolculara ulaşılmaya çalışılıyordu.
Gazeteler o gece baskıya girmiş sayfalarını değiştirdiler. Ertesi sabah Milliyet Gazetesi kazayı “Bir şov uğruna öldüler”, Hürriyet Gazetesi “Seri Cinayet”, Star Gazetesi “Hızlandırılmış Tren Faciası: Facia yaşanabilir dendi, sonunda denilen oldu” manşetleriyle duyurdu.
Televizyon kanalları bir an önce kaza yerine ulaşıp haber verebilmek için birbiriyle yarıştı. Saat başı canlı bağlantılarla bilgi tazeleniyor, arama kurtarma çalışmalarına katılanlarla, uzmanlarla konuşuluyordu.
“Sen hangi gazetedensin?”
Günler sonra Ankara’da bir muhabir Başbakan’a “Ulaştırma Bakanı’nı görevden alacak mısınız” diye sordu. Aldığı cevap kısaydı: “Sen hangi gazetedensin?” Muhabir o zamanlar yayında olan Radikal Gazetesi’nden olduğunu söyledi. Erdoğan “Çok radikalsiniz” diye devam etti. Gazeteci “Soru sormak görevim” dedi. Başbakan, “Böyle soru sorulmaz” diyerek muhabiri fırçalamayı sürdürdü. Erdoğan muhalefeti de “vatan evlatları ölmüşken ideolojik davranmakla, halkı tahrik etmekle” suçladı.
Kaza mahallinde çalışmalar ve incelemeler günlerce devam etti. Canlı yayınlar da. Ankara’dan “Olay yerinden canlı yayınları kesin” talimatı gelene kadar. Çalışmadığım bir gündü. Canlı yayın yapılmadığını görünce “Teknik bir aksaklık mı var” diye merak edip aradığım editör arkadaştan “Talimat geldi” cevabını aldım. “Kazayla ilgili canlı yayınları bitirmemizi istemişler” dedi. Sesi zor çıkıyordu. Haber kanallarını dolaştım. Hiçbirinde Pamukova’dan canlı bağlantı yoktu. Bu çapta bir müdahale bir ilkti ve biat edilmişti.
Aradan 14 yıl geçti. Çorlu kazası oldu. İktidar artık daha tecrübeliydi. Medya da elinin altındaydı. Yayın yasağı kaza haberiyle neredeyse eş zamanlı geldi. Kanalların olay yerine canlı yayın ekibi göndermek için birbiriyle yarışmasına gerek kalmadı. Bu kanallarda kaza değil, Türkiye’nin yeni yönetim sistemi ve Erdoğan’ın yeni döneme nasıl bir törenle başlayacağı konuşuldu.
Ama bu çağda haber engellemek acizlikti. Gazetecilerin yapamadığını yurttaşlar yaptı. Karanlıkta kalınmasın diye hastanelerden toplanan yaralı listeleri sosyal medyada paylaşıldı. Trende olan yakınlarına ulaşamayanlara yardımcı olmak için Çorlulu yurttaşlar seferber oldu. Kaza mahallindeki durum, çalışmaların seyri, yaralı sayıları, kimin hayatını kaybettiği yurttaşların yardımıyla sosyal medyada duyuruldu. DHA’dan gelen görüntüler de olayın vahametini anlatıyordu. Bu görüntüler ancak RTÜK yayın yasağını ertesi sabah 06:40’ta kaldırıldığında yayınlanabildi. O da kısmen. Cumhurbaşkanı Erdoğan yayın yasağı getirildiği saatlerde kazanın bütün yönleriyle soruşturulacağını söyledi. Bu açıklama, daha önce Pamukova davasını takip edenler için umut vadetmedi.
Pamukova davası 10 yıl sürdü. Ceza, bilirkişi raporunun 8/4 kusurlu bulduğu makinistlere kesildi. Sendikanın “Makinistlerden hızı bir anda saatte 130 km’den 80 km’ye düşürmeleri isteniyor. Bu mümkün değil. Ayrıca rötar yaptıran makinist ceza alıyor” uyarıları da işe yaramadı. Bilirkişinin 8/4 kusurlu bulduğu TCDD ise hiçbir yaptırımla karşılaşmadı. TCDD Süleyman Karaman yakınlarını kaybedenlerin taleplerine rağmen soruşturulmadı, kısa süre sonra görevine geri döndü. Karaman 24 Haziran’da da Elazığ’dan AKP milletvekili seçildi. Dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, T.C.’nin son başbakanı, yeni sistemin de ilk Meclis başkanı oldu. Yıldırım Pamukova kazasından 14 yıl, Çorlu kazasından günler sonra üstün hizmetlerinden dolayı Devlet Şeref Madalyası’yla ödüllendirildi.
Erdoğan “Tüm yönleriyle soruşturulacak” dese de, Çorlu’da fatura şimdiden doğa olaylarına kesildi. Raylara son bakımın Nisan ayında yapıldığı, ancak çok fazla yağmur yağdığı ve sanki kaçınılmazmış gibi, toprakta biriken suyun rayların altını boşalttığı söylendi. Ne var ki, TCDD’nin 11 Haziran’da bu hat için açtığı menfez bakımı ihalesinin 21 Haziran 2018’de "ödenek tahsis emri çıkmaması” nedeniyle iptal edildiği gazetecilerin dikkatinden kaçmadı. “Kazanın olduğu nokta en son ne zaman kontrol edildi” sorusunun cevabı henüz yok. Yol bekçilerinin sayısının 50’ye indirilmesinin bu kontrolleri nasıl etkilediğinin de cevabı verilmeli.
Kaza mahallinde hızla tamirata girişilmesi de dikkat çekti. Bu durum, “Kazanın nedeniyle ilgili gerekli inceleme yapılabildi mi” sorusunu gündeme getirdi.
“Adalet sadece bir parti adı olmamalı” diyerek izleyeceğimiz davalara şimdi Çorlu’daki kazanın davası da eklenecek. Takipçisi olmalıyız, olacağız.
Banu Güven
© Deutsche Welle Türkçe