Auschwitz: "Endüstriyel insan öldürme merkezi"
27 Ocak 2025Adolf Hitler yönetimindeki Almanya, 1 Eylül 1939'da Polonya'ya saldırarak İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasına neden olmuştu. Komşu ülke topraklarında hızla ilerleyen nasyonal sosyalist (Nazi) Alman ordusu kısa süre içinde komşu ülkenin güneyinde yer alan, yaklaşık 10 bin nüfuslu Oswiecim adlı kasabayı da ele geçirdi ve adını Auschwitz olarak değiştirdi. Burada yapımına başlanan ve 1941'de faaliyete geçen Auschwitz-Birkenau Toplama Kampı, Almanların kontrolündeki tüm topraklarda inşa edilen benzerlerinin en büyüğü olarak Nazi dönemi vahşetinin bir sembolü olarak tarihe geçti.
Naziler, 1945 yılının Ocak ayına dek burada, çoğu Yahudi olmak üzere aralarında Roman ve Sintilerin de olduğu pek çok azınlığa mensup en az 1,1 milyon insanı katletti. Peki neden burada, neden Auschwitz'de? Uluslararası Auschwitz Komitesi (IAK) Başkan Yardımcısı Christoph Heubner, DW'ye verdiği röportajda bu soruyu şöyle yanıtlıyor: "Buranın seçilmesinin sebebi, ulaşım açısından Avrupa'nın ortasındaki konumu ve demiryolu trafiği ile ulaşım kolaylığından kaynaklanıyor. Lojistik nedenlerin bu seçimde rol oynadığını görüyoruz."
Ölümün muhasebesi
Lojistik nedenler... Nazilerin düşüncesine göre hızlı olunmalı ve planlar olabildiğince çok kişiyi kapsamalıydı. Katiller planlamada, kitlesel cinayette, ölümün muhasebesini tutmakta iyi idiler.
Almanların farklı insan gruplarını ortadan kaldırmaya yönelik kitlesel katliamları aslında daha önce başlamıştı. Polonya'nın işgali ile birlikte Doğu Avrupa'nın bir çok yerinde toplu kurşuna dizmeler gerçekleştirildi. İşlenen bu suçların kanıtları mevcut.
Hitler Almanyası orduları Avrupa'nın büyük bir bölümüne hükmederken amaç Yahudilerin de tamamen yok olmasıydı. Başkent Berlin'in batısında yer alan ve o dönem polis ve paramiliter SS örgütü tarafından konuk evi olarak kullanılan, Wann Gölü kıyısındaki bir villada, 20 Ocak 1942'de bu hedef doğrultusunda bir "istişare toplantısı" düzenlendi.
Nazi rejiminin 15 üyesi, bir buçuk saat süren toplantıda, kitlesel insan naklinin, toplu katliam organizasyonunun ve Avrupalı Yahudilerin yok edilmesinin nasıl mükemmelleştirilebileceğini tartıştı. Katılımcılardan biri olan SS binbaşısı Rudolf Lange, aynı gün, günümüzde Letonya'nın başkenti olan Riga'da 900'den fazla Yahudi'yi kurşuna dizdirmiş ve ardından söz konusu toplantı için uçakla Berlin'e gelmişti.
Günümüzde "Wann Gölü Konferansı Anı Evi" adını taşıyan anma merkezini ziyaret edenlerin görebildiği, 90 dakikalık toplantı tutanağının hiçbir yerinde "cinayet" ya da "öldürme" kelimeleri geçmiyor. Göze çarpan kavram "nihai çözüm" ve tüm katılımcılar bunun ne anlama geldiğini biliyordu. Planlanan şey ise var olan imha kamplarının sayısını çok daha arttırmaktı. 1942 yılının Mart ayından itibaren trenler, Avrupa'nın her yerinden işgal altındaki Polonya'da kurulan ölüm merkezlerine seferler düzenlemeye başladı. Hedef, Yahudilerin "yok olmasıydı."
Trenle ölüme yolculuk
Bu plan gözleri konunun başka bir boyutuna da çeviriyor. Auschwitz aslında Almanya'nın Avrupa'nın pek çok gar ve istasyonundaki peronlarda başlıyordu. Auschwitz-Birkenau İmha Kampı'nın kendine ait bir demiryolu bağlantısı vardı. Tutsaklar burada, trenden iner inmez rampa denilen alana yönlendiriliyor ve birçoğu bu rampadan gaz odalarına, ölüme gidiyordu. Bir kısmı ise iş gücü olarak kullanılmak üzere toplama kampına götürülüyordu.
Günümüzde, Köln, Stuttgart, Hamburg ve Wiesbaden'in de aralarında olduğu çok sayıda Alman kentinde ölüme gönderilen insanların hatırası için oluşturulmuş olan anma merkezleri mevcut. Bunların en bilinenlerinden biri, politikacılar ve İsrail'den gelen delegasyonlar tarafından da sıklıkla ziyaret edilen, Berlin Grunewald İstasyonu'ndaki "17'inci Peron Anıtı." Söz konusu istasyondan kalkan 35 tren sadece Auschwitz-Birkenau'a yaklaşık 17 bin Yahudi'yi götürmüştü.
Naziler Avrupa'nın pek çok diğer ülkesinden de trenlerle, genelde de normalde hayvanların taşındığı vagonlarla Yahudileri Auschwitz'e ve diğer kamplara götürdüler. Bu trenler Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin yanı sıra Fransa, Belçika, Hollanda, İtalya, Macaristan, Yunanistan, Hırvatistan, Bulgaristan ve Makedonya'dan yola çıkıyordu.
Auschwitz'in görgü tanığı
2025'in Temmuz ayında 100 yaşına girecek olan Anita Lasker-Wallfisch, genç bir kız iken bu trenlerden biri ile Auschwitz'e götürülenlerden. Toplama Kampı'ndan sağ kurtulmasını sağlayan viyolonsel çalabilmesi ve bu sayede "Kız Orkestrası'na" alınması olmuş.
1943 yılının Aralık ayından Kasım 1944'e kadar Auschwitz'te kalan Anita daha sonra Bergen-Belsen Toplama Kampı'na gönderilmiş. 2018 yılında başkent Berlin'de, Federal Meclis'te nasyonal sosyalizm kurbanları için düzenlenen anma oturumunda kürsüden konuşma yapan Lasker-Wallfisch, Auschwitz ile ilgili olarak "Oraya vardığınızda doğrudan gaz odasına gitmeseniz dahi çok fazla yaşayamıyordunuz, en fazla üç ay" ifadelerini kullanmış ve kendi kurtuluşunu sağlayan şeyin müzisyenliği olduğunu vurgulamıştı.
"Çok yoğun bir insan nakli söz konusuydu ve gelenlerin hepsinin V Krematoryumu'na sığmadığı gibi bir görüntü vardı" diyen Anita Lasker-Wallfisch, anılarını aktardığı konuşmasında sözlerine şöyle devam etmişti: "Gaz odalarına sığmayanları kurşunluyorlardı. Çoğu kez insanları canlı canlı, içinde ateş yanan çukurlara attılar, bunu da gördüm."
Auschwitz-Birkenau, içinde endüstriyel ocakların olduğu bir ölüm makinesiydi.
Gözlükler ve insan saçları
Bugün Auschwitz Anma Merkezi'ni ziyaret eden ve müzedeki barakaları gezen çoğu insanın dehşetten dili tutuluyor. Metreler boyunda insan saçı ve gözlük yığınları. Protezlerle ve insanların sahip olduğu son eşyalarla dolu büyük vitrinler. Cinayetlerin sessiz tanıkları.
27 Ocak 1945'te Sovyet Kızıl Ordu askerleri Auschwitz Kampı'na ulaştı. Uzun yıllardır, Auschwitz Komitesi Başkan Yardımcısı sıfatıyla, söz konusu imha ve toplama kampından kurtulanlara destek veren 75 yaşındaki Christoph Heubner, Kızıl Ordu'nun kampa girişine tanık olan tutsaklardan duydukları doğrultusunda o gün yaşananları ikinci ağızdan şu sözlerle aktarıyor: "Mutlak bir durgunluk anı yaşanıyordu. Kurtarıcılar, Ukraynalı, Rus ve Sovyetler Birliği'nin diğer kesimlerinden çok sayıda genç asker Auschwitz'in kapısında duruyor ve gördüklerine inanamıyordu. Savaş onlara çok şey göstermişti ama böylesini hiç görmemişlerdi. İki ayak üstünde duran ölüler. Ancak bu kişilerin gözlerine ve yüzlerine dikkatle bakınca bu iskeletlerin canlı olduğunu anlayabildiler."
Hayali imkansız bir vahşet
Auschwitz'te tutsak olanlar, Naziler tarafından kollarına işlenen dövmeleri ömür boyu taşıdılar. Bu yerde yaşanan, hayal bile edilemeyecek vahşet onları bir daha asla terk etmedi. Lasker-Wallfisch, 2018'de parlamento kürsüsünden yaptığı konuşmada, "Suçsuz insanlara karşı işlenen tahayyül edilemeyecek suçlar yavaş yavaş kamuoyu tarafından duyuldu. Felaketin boyutu akıl alır gibi değildi" ifadelerini kullanmıştı.
Auschwitz-Birkenau ile ilgili olarak "Burası devlet tarafından organize edilen bir suçun mahaliydi" diyen Heubner sözlerini şöyle sürdürüyor: "Ve bu suçun özünde, insanları öldürmek için kurulan bir endüstriyel düzen vardı."
Almanya'nın yaşanan bu vahşetle tam anlamıyla yüzleşmesi ve hesaplaşması ancak on yıllar sonra mümkün olabildi. Günümüzde ise artık o dönemin son görgü tanıkları hayatta.
Almanya'da 1996 yılından bu yana 27 Ocak Nasyonal Sosyalizm Kurbanlarını Anma Günü olarak kabul ediliyor. Auschwitz Toplama Kampı tutsaklarının kurtuluşu böylece kolektif hafızada canlı kalıyor. Alman Federal Meclisi'nde her yıl 27 Ocak'ta bir anma töreni yapılıyor. 27 Ocak, 2005 yılından bu yana da Uluslararası Holokost'u Anma günü.