Almanya’da koronayla yeni sağcı hareket mi doğuyor?
14 Mayıs 2020Almanya’da Mart sonunda küçük gruplarla başlayan korona tedbirleri karşıtı gösteriler son haftalarda başka kentlere de yayıldı. Berlin, Stuttgart, Münih gibi şehirler başta gelmek üzere özellikle hafta sonlarında düzenlenen protestolarda sosyal mesafenin korunmaması, maske takılmaması, bu grupların sosyal medyada komplo teorilerini yayması, gazeteci ve polislere saldırılması Alman güvenlik birimleri ile siyasetinde endişe yaratıyor.
Hükümet sözcüsü Steffen Seibert, korona dönemi gibi zorlu süreçlerde de düşünce özgürlüğü ve çeşitliliğinin barışçıl gösterilerle sergilenmesinin önemli olduğunu vurguluyor ve hararetli tartışmaların özgür bir ülkenin sembolü olduğunu söylüyor. Diğer yandan akıl dışı iddiaların ve dünyadaki kötülüklerden belli grupları sorumlu tutan, günah keçisi arayan nefret temelli teorilerin ise yeri olmadığını ifade ediyor.
Korona karşıtı göstericiler kimler?
DW Türkçe’nin konuyla ilgili sorularını cevaplayan ekstremizm uzmanı siyasal bilimci Prof. Tom Mannewitz, anti-korona gösterilerinin henüz çok yeni olduğunu, hakkında araştırma yapılmadığını ve veriler toplanmadığını hatırlatıyor ve eylemlere katılanlardan söz ederken dikkatli olunmasını öneriyor. Çok farklı sosyal ve siyasal çevreden farklı görüşlerdeki kişi ve grupların katıldığı bu eylemlerin homojen olmadığı gibi yapısının kentten kente de değiştiğini söylüyor. Merkezi olarak örgütlenmeyen söz konusu protestoların şimdilik facebook, telegram gibi sosyal medya üzerinden gruplar halinde organize edildiğini belirten Mannewitz gösterilerin henüz ortak bir lideri de olmadığını belirtiyor.
Prof. Mannewitz, göstericiler arasında koronayı bir tehlike olarak görüp Alman hükümetinin aldığı tedbirlere karşı çıkanlar olduğu gibi, Sars-CoV-2’nin tamamen uydurma olduğunu ileri sürüp, bu yüzden maske takmayı reddedenlere rastlandığına da dikkat çekiyor. Diğer yandan korona tehdidinin uzun süre günlük yaşama eşlik edeceği göz önünde bulundurulduğunda gösterilerin kalıcı hale gelebileceğini, ancak o durumda katılımcıların sayısının azalabileceğini, tek siyasi görüşe mensup çekirdek bir gruba evrilebileceğini, daha az katılımlı olsa da daha örgütlü bir harekete dönesebileceğini düşünüyor. Chemniz Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Mannewitz, göç ve İslam karşıtı PEGİDA hareketinin de mülteci krizinin yaşandığı 2015-2016 yıllarında bu şekilde ortaya çıktığına dikkat çekiyor.
Mart sonundan beri gösteriler yapılıyor
Almanya’da Mart sonunda Berlin’de başlayan ve daha sonra farklı kentlere yayılan gösterilerden en büyüğü geçen hafta sonu Stuttgart’ta düzenlendi. Uzmanlar, kentten kente farkılık gösteren protestolara solcuların, aşırı sağcıların, demokrasi karşıtlarının, komplo teorilerine inananların, antisemitiklerin, muhafazakarların, aşı karşıtlarının, sağ popülistlerin, esoteriklerin ve sadece korona tedbirleri karşı çıkan sade vatandaşın katıldığını, ancak ağırlıklı olarak eylemlere aşırı sağın damgasını vurduğunu belirtiyor.
Extremizm uzmanı Prof. Tom Mannewitz, anti-korona göstericileri arasında dikkat çeken bir grubun da komplo teorilerine inananlar olduğunu ve bu grupların hem sosyal medyada hem de sokakta eski teorileri yaydığını belirtiyor. Burada komplonun arkasındaki güçlerin ise yerine göre Yahudiler, dünyanın elitleri, Bill ve Melinda Gates, para piyasaları veya politikacılar olduğu ve bunların gizli planlar yaparak, dünyayı ele geçirmeye çalıştığı iddiasını savunduklarını belirtiyor.
Aktörler kimler?
İlk gösteriyi yapanın Berlin’den antikapitalist söylemleriyle dikkat çeken "Demokratik Başkaldırının İletişim Merkezi" (Kommunikationsstelle Demokratischer Widerstand) derneği olduğu bildiriliyor. Gösterinin çağrıcılarından dramaturg Anselm Lenz, Almanya’nın korona politikasını "Yetki kanunu temelinde uygulanan olağanüstü hal rejimi" diye niteliyor. Almanya’da Yetki Kanunu kavramı, 24 Mart 1933’de kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırarak tek yetkiyi Adolf Hitler’e veren yasal düzenleme ile özdeşleştiriliyor.
Gösterilerin Berlin‘deki bir diğer aktörü de vegan yemek tarifleri kitapları ile tanınan aşçı Attila Hildmann. Alman bir ailede evlatlık büyüyen Türkiye kökenli aşçının sosyal medya hesaplarında son haftalarda virlologlara, politikacılara, Bill Gates’e saldıran paylaşımları dikkat çekiyor. Hildmann, yanlış korona rakamlarıyla Alman hükümetinin demokrasiyi yok ettiğini ileri sürüp onu Alman halkına ihanet ile suçluyor. Almanya’yı "korona diktatörlüğü" diye niteleyen Hildmann, Bill Gates’in, masonların ve benzer güçlerin dünyayı ele geçirmeye çalıştığı iddiasını savunuyor. Kendisini eleştirenleri ise "düşünce faşisti" diye niteliyor.
Korona tedbirlerine karşı çıkan grupların sevdiği bir diğer figür de eski sunucu Ken Jepsen. Antisemitik teoriler yaydığı Youtube videolarıyla tanınan Jepsen, Bill ve Melinda Gates’in Dünya Sağlık Örgütü’nü ve Alman hükümetini satın aldığını, Robert Koch Enstitüsü’nü finanse ettiğini, Der Spiegel’e ve Die Zeit’a yatırım yaptığını, Johns Hopkins Üniversitesi’ne yaptıkları bağışla orayı da ele geçirdiklerini söyleyip, bütün dünya kamuoyundaki hakim görüşü Gates'lerin belirlediklerini ileri sürüyor. Jepsen, Bill ve Melinda Gates’in, Roosevelt, Churchill, Stalin ve Hitler’in zamanında sahip olduklarından daha fazla gücü elinde bulundurduğunu ileri sürüyor.
AfD de korona ile yeniden oy toplamaya çabalıyor
Öte yandan son aylarda mülteciler konusunun, siyasette malzeme olarak cazibesini yitirmesi ile sempati değerleri azalan ve korona döneminde de pek varlık gösteremeyen göç ve İslam karşıtı Almanya İçin Alternatif partisi (AfD) de yeni dinamikle birlikte özellikle Almanya’nın doğu eyaletlerinde protestolara çağrı yapıyor ve kan kazanmaya çalışıyor.
Mevcut protestoların en önemli asıl aktörü ise Widerstand 2020 Türkçesiyle Başkaldırı 2020 adlı oluşum. Tüzüğünde kendini parti ilan eden oluşumun resmi olarak tanıtımının yapılmasından sadece bir hafta sonra kurucu üyelerinden biri ayrıldığını açıkladı. Widerstand 2020, mevcut partileri sistem partisi diye niteleyip, elitlerin ve klasik partilerin damgasını vurduğu varolan sistemin eski bir model olduğunu iddia ediyor. Kurucularından Bodo Schiffmann, grip virsülerinin Sars-CoV-2’den daha tehlikeli olduğunu iddia edip, olası bir COVID-19 aşısı yapılmasını da adam yaralama diye niteliyor.
Almanlar kadar Türkiye kökenliler de paylaşıyor
Komplo teorileri ve antisemitik açıklamalarıyla dikkat çeken, Almanya’daki sistemi reddederek ülkeyi diktatörlük diye niteleyen iddia ve söylemler Türkiye kökenliler arasında da ilgi görüyor.
Ekstremizm ve aşırı sağcılar konusunda araştırmalar yapan Chemniz Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Tom Mannewitz, farklı grupları biraraya getiren ortak paydanın, özünde toplumun bir kesimi ile hükümet arasındaki güvensizlik olduğunu belirtiyor ve koronanın da sebep değil vesile oluşturduğunu kaydediyor.
Almanya Federal Emniyet Teşkilatı Başkanı Holger Münch, mevcut gösterileri aşırı sağcıların ele geçirmeyi denediklerini söyledi. Koronavirüsün hem komplo teorilerine inananların hem de sağcı ve solcuların işine geldiğini belirten Münch, her siyasi yelpazeden grubun koronayı malzeme yapmaya başladığını kaydetti.
Elmas Topcu
© Deutsche Welle Türkçe